Geniş omuzlu, kol kasları sorgulanamaz olan uzun adam büyük aynaya adımladığında her zamankinden daha kinli hissediyordu. Sıktığı yumrukları ona kazanması gereken bir değer olduğunu gösterirken gittikçe gevşedi parmakları, sonunda ellerini açıverdi ve baktı kızarık avuçlarına. Tırnaklarının geçtiği yerleri izlemek ona bazen bir sevgi uyandırıyordu, bu soğuk ellere değen hiç bir sıcak el olmamıştı.Açık saçlarını kalın ipekten kumaşı ile bağlarken de ağırdı hareketleri, dikkatlice birbirine geçirdi uçlarını ve en sonunda sanki boğulmak istermişcesine sıktı sapsarı uzun tutamları. Küçük bir at kuyruğu bağlamışken bile yorgun hissetti kendini bu noktaya geldiği için ama, aydınlattı tekrar koyu gözlerini. 'İnsanlar değişebilir, aranızda hiç bir zaman olumlu bir olay olmadı. Siz, düşmanlığı sanki yeniden dokumak ister gibi birbirizine hırslıydınız.'
Gözleri ona seslenen kişiyi arasa da ne aynada yansımasının arkasında başka bir silüet, ne de kapısını açan bir beden vardı. Görebildiği tek gözü ile, çıkardığı kırmızı hanboku bile umursamadan siyahını bağladı bu sefer. Sadece uzun kol genlerinde ve göğüs hizasında kırmızı taşları bulunsa da onun üstüne altın işlemelere sahip lacivert bağlaması ile daha da göze çarptı. Beline kardeşinin kendi elleriyle diktiği ve uzun zamandan sonra kutusundan çıkarttığı saten ve kırmızı, altın renkli el nakışlarıyla donatılmış, kenarlarına da siyah kumaş koyulmuş kalın kemeri bağladı.
Etekleri yere uzanırken başına sıkıca bağlayıp alnına yapıştırdığı bandının üstüne şapkasını takmayı gerekli bulmadı. Kol yenleri o kadar da geniş değildi, rahatça sıkı bir kolluk takabilmişti. Yüzü her zamanki gibi parlaktı, ve gözü her zamanki gibi göze çarpar halde bir yarık taşıyordu.
Kalın botlarını ayağına geçirdiğindeyse bu sefer gözü yerdeki yatağa kaydı. Sol tarafı neredeyse hiç bozulmamış yatağın sağ tarafı darmadağındı fakat yastık soğuk tahta zeminde duruyordu. Gözlerini devirirken dişlerini birbirine kenetlemiş ve örtüsünün üzerindeki uzun, keskin kılıca dikmişti bakışlarını. Bu Japon tüccarlardan sağladığı ve çok özel olan, oldukça keskin ve uzun da olan bir Katana'ydı.
Hafifçe kıkırdamadan edemedi ve sert adımlar ile yeri inletir gibi yürüdü yatağına, düzeltti bozulmuş örtüyü; İmparator Kim Seungmin kesinlikle dengesiz bir şekilde uyuyordu.
Kendisi ise sanki bir vampirmişcesine, kılını dahi kıpırdatmadan dalıyordu karanlığına, karanlığının içinde hiç rüya görme fırsatı bulamamıştı. Yanında sürekli ses çıkartan kişi yüzünden kaşlarının çatılması ile de o tarafa dönmüş, onun yastığını ileriye atmış ve altına yumuşak bir yorgan dahi vermeden üstü açık bir şekilde yatmasına sebep olmuştu. Sabahına ise Kim Seungmin'in bozduğu örtüyü bile toplamaya tenezzül etmeden orayı çoktan terk ettiğini farketmişti.
Kılıcı alıp beline sıkıştırdığında eteklikleri öylece sallanıyordu Saray içinde, askerler de ona bakakalmıştı her zamankinden sıradan giyinmeyi tercih ettiği için. Bunun anlamını hepsi bilirdi; ya birisi ile talim yapacaktı ya da bir süreliğine Saray'dan ayrılacaktı.
Geniş salona vardığında Kim Seungmin'e ayrılan odaya bile yüzünü dönmeden adımladı dışarıya doğru, teker teker merdivenleri inerken yanından Yang Jeongin'i bile kovmuştu. Giderken on askerini yanına çağırmış ve tek kelime etmeden yoluna devam etmişti, çünkü eğer bunu orada söyleseydi, hepsi arkalarına bile bakmadan can korkusu ile kaçardı.
Kızıl Orman'ın derinliklerine ve önceden savaştığı noktaya gelince gözüne su kuyusu çarptı, etrafını izlediğinde ağaçlar boş arazinin etrafını çevreleyerek gittikçe sıklaşıyorlardı. Lee Felix'in mezarından da çoktan uzaklaşmışken düşünüyordu, yerlerini sarı yaprakların kapladığı toprak yolları geçerken Felix'in mezarı başında uyuyakalan uzun siyah saçlı, gümüş zırhlı askeri kimdi ki?..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kingdom Of Irises ~ Minsung(Mpreg)
FanficSüsen Çiçekleri zarefet ve huzuru temsil ederler, içinde bulundukları zariflikle bunlara Iris de denebilir. Bang Jisung ise Bang Krallığının Süsen çiçeklerini temsil eden, nişanlanmanın eşiğine sürüklenen ve nişanlısıyla arası pek iyi olmayan bir Pr...