Yerdeki toz toprağı üzerine serilen kilimlerin havalanması kaldırırken, sivri çakılların üzerine düşen çekirdek kabukları onların tam kavrulmuş olduğuna işaret ediyordu.Beyaz etekli hanboku toplayıp ayaklarının önünden çekerken kumaş sıkışmasıyla birlikte kırışıyordu. Güneş belli belirsiz bir şekilde üstlerine vururken büyük kilimin altındaki ince tahta zemin, her kadınlar dizlerini kırıp yere çömeldiğinde tok bir ses çıkartıyordu.
Kilim üzerinde köpükler seriliyken ve tüm bölgeyi istila etmişlerken, iki kadının soluk sesleri hırlıyorlarmış gibi genizden geliyor, ağaç kenarında keyfine bakan ve poposunu yine başka bir kilim üzerine devirip altına yumuşak yastıklar alan ikiliye derin bakışlar atıyorlardı.
Avucuna doldurulan ve tadını bugün daha yeni almasına üstelik ilk başta Saray dışı bir yiyecek olduğu için metabolizmasının bozulacağından bahsederek çekirdekleri çitlemeyi reddetmesine rağmen, şu anda sanki bunlar tarih dışı yemişlermiş gibi davranıyordu.
"Bizim Saray'da bunları Rey'lerden ithal ediyorlar, o Klan bize göre daha zengin olsa da Bakan'ın gücü abiminkine yetmediği ve orduları yetersiz kaldığı için gölgemizde kalıyorlar."
"Sarayınızdakiler bir şeye benzemiyordur, eminim. Benim topraklarımın yemişleri hep en sağlıklısı olmuştur."
"Ya! Halmeoni, diyorum ki abim mücevher ve hazine teklifi yaparak bile bir bölgeyi alabilir, kabul görmezse bu Savaş demektir. Minho'nun Kasabası çok küçükmüş!.."
Yanındaki yaşlı kadına laf yetiştiren oğlan, söylenirken aynı anda dili üstündeki çekirdek içini çitlediğinden bazı harfleri dudakları arasından peltek çıkıyordu.
Fakat kadın kuru bir gülüş patlatarak sırtını ağaca dayamış ve kilim yıkayan kadınları izleyen Prens'e, onu susturacak şeyi söyledi.
"Bir avuç daha ister misiniz efendim?"
"Olur, sarıyor."
"Bebeğinizin de hoşuna gitti yani?"
"Bebeğimle uzun zamandır böyle çekirdek çitlememiştik, o kadar kötüler ki kalitesini ölçmek için avuç avuç tüketmem gerekiyor."
"Öyledir efendim.."
Yaşlı kadın, oğlana diyecek bir şey bulamıyordu. Sadece her kendi kasabası hakkında bir şey söylediğinde Prens'in yalnızca kendisinin inandığı, çocukların masallarda okuduğu ejderhalardan bile daha aptalca olan bahaneleri dinlerken yüzünde bir gülümseme oluşuyordu.
Her ne derse desin, bu güzel oğlanın kendi dediğine onu inandıracağını anlamıştı çünkü.
"Minho'yu anlamıyorum, gerçekten bir kadının sahip olmak isteyeceği kadar güzelliğe sahipsiniz. Fakat yanı başında Hye-Jin gibi efendi bir kız varken, uzaklardan Gelin getirmesi..."
"İyi çitileyin kız! Minho kızar sonra bak."
Jisung elindeki çekirdekleri etrafa saçmamaya ve yavaşça yerinden doğrulmaya özen göstererek kadınlara doğru bağırdığında, onun cümlesini yarıda kesen ve susmasını sağlayan kulaklarına ilişen cümlelerdi.
Cızırtılı ve güçsüz bir ses ona seslenerek adeta içinde bir ateş uyandırıyor, beyninde sürüce senaryo dönmesine neden olarak kalbinin çok derinliklerine gömdüğü kıskançlık duygusunu açığa çıkartıyordu.
Başını da, bu sebepten dolayı hışımla dönmüştü onunla oturan kadına.
"Hye-Jin kim?"
"Anlarsın.." kadın sanki bunu yapmaktan eğleniyormuş gibi kadınlara bir bardak su getirmekte olan güleç kızı işaret ettiğinde Jisung'un başı o tarafa döndü, gözleri kısıldı ve artık tamamen kendi dünyasına kapandı kızın her ayrıntısında bakışları gezerken.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kingdom Of Irises ~ Minsung(Mpreg)
Fiksi PenggemarSüsen Çiçekleri zarefet ve huzuru temsil ederler, içinde bulundukları zariflikle bunlara Iris de denebilir. Bang Jisung ise Bang Krallığının Süsen çiçeklerini temsil eden, nişanlanmanın eşiğine sürüklenen ve nişanlısıyla arası pek iyi olmayan bir Pr...