Bacaklarının arasından akmaya devam eden koyu kan Prens'i hayrete düşürmüşken ağzı açık kalmıştı ve olduğu yerde titrediği dışarıdan görülüyordu. Gözlerinden yaşlar akıyordu ve asla net göremiyordu etrafı, hem telaşlı hem de acılıydı. Bu öylesine bir acı değildi, şu ana kadar duyduğu her acıdan daha keskin ve derindi.Eli sanki bu ağrıyı ve sızıyı durdurmak ister gibi karnını kavramıştı, dudaklarından boğuk ve hırıltılı çığlıklar inletmeye başlamıştı tüm ormanı düşman asker sayısı oldukça azalmışken. Ellerinin kesiği beyaz olan yerleri de kırmızıya boyuyordu, o an bu acıyı çekmektense ölmeyi tercih etmişti.
"Çok acıyor!"
Çığlık attığı başka bir cümle yokken Şövalye Lee endişe içinde yanıp tutuşuyordu ve aniden Prens'in hiç düşünmeden ona sıkı sıkıya sarılması afallatmıştı onu. Prens yüzünü onun göğsüne gömmüş ve orada ağlamayı seçmişti, eli Minho'nun kolunu bulurken diğer eliyle de onun sırtını sarıyordu. Çektiği acı karşısındaki adama da acı verirken o sessiz bir şekilde ağlıyordu Prens'in bu acılı haline karşı elinden bir şey gelmemesine karşı, Prens gittikçe kolunu daha da sıkıyordu Şövalye'nin. Bu neredeyse Minho'nun canını bile yakmaya başlamıştı ama ses etmedi.
Prens Jisung'un çektiği acı olağanüstü bir seviyedeydi, sanki kalbini söküp alıyorlar, rahminin olduğu bölgeyi keskin bir aletle acımadan deşiyorlar gibiydi.
Minho'nun göğsünde Jisung'un çığlıkları ve hıçkırıkları yankılanırken Kral Christopher da sonunda kan ter içinde o tarafa dönebilmişti, Şövalye Yang Jeongin ise kan kaybından daha fazla dayanamayıp bayılmıştı. Hızla ve dehşetle kardeşine doğru koşarken kesik gözünde hissettiği bulanık karanlık sinirlenmesine sebep oluyordu, yine de o da durduramıyordu göz yaşlarını.
"Prens'im! Nereniz?..Nereniz acıyor!?"
Şövalye Lee kollarındaki acı içinde kıvranan adama yardım etmek ister gibi ses tonunu ayarlamadan bağırmaya başlamıştı, son çareyi bunda bulmuştu. Fakat Prens sonunda çığlıklarını kesince ve ağlaması, titremesi durunca endişesi biraz olsun yatışmıştı. Bu demekti ki artık Jisung'un canı canını vermek isteyecek kadar acımıyordu, bacaklarının altında koyu renkli bir kan göleti oluşmasına rağmen. Yavaş yavaş Şövalyesinin kolunu sıkan eli de gevşemeye başlamıştı Prens'in.
"Prens'im, artık iyi misiniz? Cevap verir misin..."
Şövalye Lee devamını getiremeden biraz geriye çekildiğinde ve eliyle Prens'in kısa kalmış şekilsiz, terli saçlarını okşamaya çalıştığında koyu bakır saçlı oğlanın başının kucağına düşmesi ile bütün gerçeklik algısını yitirmişti. Prens acı çekmeyi kestiğinden değil, bilincini kaybettiğinden ses çıkartamıyordu. Minho'nun gözlerindeki umut ışıkları korku fişeklerine dönerken, dudaklarındaki yarım gülümseme yavaş yavaş solarken, gözlerinin kurumuş yaşı geri yerini alırken tamamen hayal kırıklığına uğramıştı.
Prens Bang Jisung, kollarına kan dolu bir küvetin içinde yüzmüş gibi, nefes nefese ve ağlayarak, acıdan kaynaklı olarak bayılmıştı.
(...)Kızıl Orman cesetten geçilmiyordu. Askerlerin neredeyse yarısı katledilmiş, Şövalyeler yaralanmıştı. Kral ise gözünde hissettiği rahatsızlığın arttığını anlasa da hiç bir şey farkettirmeden bu savaşı kazanmak uğruna her şeyini ortaya koymuştu. Şimdiyse acil bir şekilde, bir örtünün üzerinde hem Prens Bang hem de Şövalye Yang baygın ve kanlı bir halde götürülmüştü Saray'ın içindeki şifahaneye..
Diğer askerleri topladıkları odadan inleme sesleri geliyordu, hepsi yaralarına basılan gazlı bezlerin oluşturduğu basınç yüzünden acı çekiyordu, ter sinmişti havaya. Yine de mutlulardı çünkü savaşı kazanmışlardı, karşı taraf hızla geri çekilmişti ve orman tekrar Bang Krallığına kalmıştı. Tek fark, bu sefer oldukça fazla ölü vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kingdom Of Irises ~ Minsung(Mpreg)
FanfictionSüsen Çiçekleri zarefet ve huzuru temsil ederler, içinde bulundukları zariflikle bunlara Iris de denebilir. Bang Jisung ise Bang Krallığının Süsen çiçeklerini temsil eden, nişanlanmanın eşiğine sürüklenen ve nişanlısıyla arası pek iyi olmayan bir Pr...