Dışarıdaki güneş neşeli ve davetkar bir şekilde içeriye doğmaya çalışırken karanlık ve siyah oda sanki ona karşı çıkmak istermiş gibi kendisini iyice dibe gömüyordu. Camın ayırdığı ortamların havası tamamen farklı iken dışarıdan içeriye girmek isteyen güneş olduğu yerde saymaya devam ediyor, içerideki gerginlik de gittikçe yoğunlaşıyordu.Oğlanın üzerinde gezen yoğun bakışları çekik gözlerini öyle bir kıstırıyordu ki ona, neredeyse gözünü kapatacak hale gelmişti. Dirseklerini arkasındaki yatak yığınına dayanırken sanki müstehcen bir teklif yapacakmış gibi kalçasını öne çıkarmış, bakanın yanlış anlayacağı bakışlar ile karşısına dikmişti gözünü.
Odağına denk gelen ise, kol kaslarının bıçağına yettiği kadar onu ciddi bir yüzle biliyor, gözleri ile kendisini yiyip bitiren oğlana yüzünü bile çevirmiyordu. Sonuçta kimsenin kalmadığı ve genelde silahların saklandığı bir odada, içeriye nüfuz etmekte bile zorlanan güneş eşliğinde kalmışlardı orada. Her yer toz, ve tozların hissettiği gergin hava, birisi ağzını açarsa her an kellesi gidebilirdi.
"Şövalye Hwang ile iyi anlaşmaya başlamışsınız.."
Sözünü bir de kılıcının keskin sesi doldurdu oğlanın, eğer biraz daha buna devam ederse metal orta yerinden kırılacaktı.
"Sadece sorunlarımızı hallediyoruz Şövalye'm."
"Bu konuyu kapattığımızı düşünmüştüm."
Bu sefer yüzünü Şövalye'ye döndüğünde oğlan, esmer çocuk yerinde titredi. Kılıcı sıkı sıkı tutuyor ve gözlerinde bir Cehennem barındırıyordu adeta, konuşmasına bile gerek yoktu.
Hatta konuşmasına hacet bile kalmadan, sanki karşısındakinin de ses tellerini teker teker koparmak istermişcesine ucu keskinleşmiş bıçağı onun boğazına yumuşakca tuttu.
"Herkes evlenme peşinde. İmparator bile canını alacağına yemin ettiği adam ile evlilik haberini her tarafa duyuruyor."
"Ne yani? Bunlar bizi ilgilendirir mi?"
"İlgilendirmez mi Şövalye Yang? Aklındaki ne?"
"Üzgünüm Seo ama, sen benden önce Prens Lee'ye sevdalanmış kişisin. Benimle, sadece nefret ettiğin için ilgilenmeye başladığını düşünüyordum."
Şövalye Seo ise duydukları karşısında daha da hiddetlenerek kuru bir kıkırtı bıraktı ve Yang'a bir adım daha yaklaştı.
"Hwang Hyunjin ile de senin aranı yapmamı ister misin o zaman Jeongin? Nasıl olsa çok yakınsınız, ağzının içine düşüyorsun."
"Bu Saray'da asla taht savaşları ve kıskançlık krizleri bitmeyecek.."
"İyi vakitler o zaman, Prens Lee Minho'nun manevi kardeşi Hwang Hyunjin ile."
En sonunda gülüşünü yüzünden düşürmüş ve gözlerindeki parıltıyı silmişti, bu ciddi olduğu anlamına gelirken ve hayal kırıklığı içinde sevdiğinden uzaklaşırken bıçağı da bir kenara fırlattı.
Fakat bir nefes derin bir şekilde boğazdan firar ederek, aynı kişiye ait kol onun bileğini kavradığı gibi kolayca onu kendine döndürebilmiş ve hiç beklemeden Şövalye Seo'nun şaşıracağı bir şekilde dudaklarına kapanmıştı. Kendini mi kanıtlıyordu ya da aralarındaki bu tartışmayı telafi mi etmeye çalışıyordu, emin değildi.
Gözlerinde içinde ne olduğunu bilinmeyen derin bir kuyu taşıyan oğlan ise hala öylece ona bakıyordu.
"Ben sıkıldım Changbin-shi, bu husumetlerden ve tartışmalarımızdan. Kâfi bu kadarı, evlilik diye bir şey olamaz. Olmamalı bizim için, zaten herkesten saklamaya çalışıyorken nasıl bunu dersin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kingdom Of Irises ~ Minsung(Mpreg)
FanficSüsen Çiçekleri zarefet ve huzuru temsil ederler, içinde bulundukları zariflikle bunlara Iris de denebilir. Bang Jisung ise Bang Krallığının Süsen çiçeklerini temsil eden, nişanlanmanın eşiğine sürüklenen ve nişanlısıyla arası pek iyi olmayan bir Pr...