6

63 4 0
                                    

6: Nefessiz Kalmak

.

Gecenin bir vakti karşı daireden gelen inleme seslerini duyuyor olmak psikolojimin altüst olmasına neden olmuştu. Zaten sinirden köpürürken sabahın köründe zorla belime geçirmeye çalıştığım pantolonsa sinirimin daha da artmasına yardımcı oldu. Kilo mu almıştım ben?

Açık renk mavi kotun üzerine siyah düz bir crop giydikten sonra aynanın karşısına geçip göbeğimin çıkıp çıkmadığını kontrol ettim. Neyse ki belimin hala düz olduğunu görmek beni biraz sakinleştirmişti. Yine de bir süre yediklerime dikkat etmeye karar vermiştim.

Siyah çantamı boynumdan asarak evden çıkmak için kapıyı açtım ve ayakkabılarımı giydikten sonra karşı dairenin kapısına bakarak kendi kendime konuştum.

"İnsan yaşıyor burda be insan."

Sinirle merdivenlerden inerek okula doğru yürümeye başlamıştım. Bugün ders yoktu fakat Jimin'le kütüphaneye gidip ders çalışacak, ardından da on saatlik çalışmamız için kahve içmeye giderek kendimizi ödüllendirecektik.

Tabi ki böyle olmayacaktı, kütüphanede olduğumuz sürenin çeyreğini ikimiz de instada gezerek geçirecektik. Sosyal medya kurtulması zor bir bağımlılıktı.

Kulağıma altı taksitle satın aldığım airpodsumu takıp spotifya girdikten sonra yabancı pop müzik listeme girdim ve favorilerimden biri olan şarkının üzerine tıkladım.

Serdar Ortaç- Poşet.

Sözlerini anlamıyordum, fakat internetten çevirisine bakmıştım. Kelimenin tam anlamıyla mükemmel bir şarkıydı ve insanı farmakoloji çalışmak için yeterince motive edecek kadar enerjikti.

Listedeki şarkıların büyük bir bölümü çaldığında yarım saatlik yürüyüş yolculuğumu tamamlamış ve kütüphanenin önünde beni bekleyen Jimin'in yanına ulaşıp ona sarılmıştım.

"Kusura bakma, biraz geciktim. Tabi herkesin senin gibi arabası olmadığı için anlayışla karşılarsın diye umuyorum."

Diyerek kulaklığımı çıkarıp kutusuna yerleştirirken şaşkınlıktan açılmış ağzıyla bana bakan Jimin konuşmuştu.

"İnanılmazsın gerçekten. Sana birlikte gidelim dediğimde yürüyüp kafamı dağıtmam lazım diye beni reddetmedin mi sen sabah?"

"Öyle mi olmuştu?"

Diye hatırlamıyormuş gibi davrandığımda bana göz devirmişti.

"Hayırdır. Dün de apar topar eve gitmişsin zaten. Üstelik seni eve Jungkook bırakmış."

Jungkook'u üzerine basarak söylediğinde Jimin'e yüzümü buruşturarak bakmıştım.

"Beni bırakıp döndü. Kafanda ne kuruyorsan artık."

Dediğimde enseme hafifçe vurmuş, bense canım acımış gibi sızlanmıştım.

"Ya, ne yapıyorsun be?"

"Kafanda ne kuruyorsan artıkmış. Sanki adamla öpüşen benim."

"Sen onu bunu bırak da asıl bombayı dinle."

Diyerek Jungkook konusunu değiştiğimde Jimin merakla sormuştu.

"Ne bombası?"

"Apartmanımıza bizim bölümden biri daha taşınmış."

"Kim?"

Jimin hiç ilgilenmeyerek sadece sormak için sormuştu.

"Kim Taehyung."

The Show Must Go On | Kim TaehyungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin