Bilinmezlik. Jungwon'un iki gündür hissedebildiği tek duyguydu. Oysaki o her şeyi bildiğini düşünürdü. Ailesizliği, ölümü, katliamı, kızılın en koyu tonunu bildiğini düşünürdü.
Ailesizliği biliyordu çünkü 5 yaşlarındayken anne ve babasını kaybetmişti.
Ölümü biliyordu çünkü büyükbabası kollarında can vermişti.
Katliamı biliyordu çünkü evleri yakıldığında oda içerideydi.
Ve kızılın en koyu tonunu biliyordu çünkü o ateşle yüz yüze gelmişti.Ama Jungwon şuan hiçbir şey bilmediğini hissediyordu.
Ailesizliği tanıyamıyordu çünkü Jake ve Riki oradaydı.
Ölümü tanıyamıyordu çünkü yavaş yavaş unutmaya başlamıştı.
Katliam artık ona uzak gibiydi çünkü evleri gözünün önünde belirmiyordu.
Kızılın koyu tonunu uzun süredir görmemişti.Şimdi bu lanet kabus ve ahmak yüzünden hepsi birden hafızasında canlanmıştı. Canını acıtıyordu.
Bu her kimse Jungwon'u bir bilinmezlik bataklığına atmıştı ve çırpındıkça batışını izliyordu. Keyifli kahkahaları sanki Jungwon'un beyninde yankılanıyordu sanki.
Jungwon nefesini seslice dışarı bıraktı ve herboloji dersine odaklanmaya çalıştı. Fakat kurtboğanların ne olduğu bir kulağından giriyor diğerinden çıkıyordu.
"Sarı kurtboğanlar betaları veya omegaları zamanında müdahele edilmezse öldürebilir. Alfalar ve delta üzerinde ise pek etkisi yoktur. Fakat mor kurtboğanlar delta üzerinde bile ölümcül bir etki bırakabilir."
Herboloji profesörümüz Renas gözlerini Jake'in gözlerine dikerek konuştu.Ölüm kelimesini duymak istemeyen Jungwon özelliklede Jake ile aynı cümlede kullanılmasını istemiyordu. Sinirleri gerilmişti ve duyguları o kadar karmaşık hale gelmiştiki gücünü kontrol edememişti.
Profesörleri Renas'ın masasının üstündeki deney tüpleri ve kitaplar yerde dağılmış haldeydi artık.
Jungwon pişmanlıkla gözlerini kapatmış ve şakaklarını ovmaya başlamıştı. Jake endişeyle ona dönmüş ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Sabahtan beri davranışlarındaki garipliği fark etmek zor değildi.Profesörden izin alarak Jungwon'u da alıp dersten çıktı Jake. Yine nehrin yanına giderler diye düşünmüştü fakat Jungwon nehre doğru gittikçe titremeye başlamış ve Jake'i çekiştirmişti. Jake anlamadan Jungwon'un onu çekiştirmesine izin vermiş ve kendini ona bırakmıştı. Jungwon onu ve kendisini odasının içine attığında kolunu bırakıp cama koşmuştu.
Bir şeyler mırıldanıyordu ama Jake anlayamıyordu ne dediğini. Ona biraz daha yaklaştığında okyanusun şarkısını mırıldandığını fark etti. Mırıldanmayı bırakıp camı açtı Jungwon ve geri çekildi. Yaklaşık 5 dakika kadar bekledikten sonra umudu bitmiş givi Jake'e döndü ve kafasını eğip ağlamaya başladı.
Jake ona doğru bir adım atmışken penceredeki silüeti fark etti.
"Jungwon" dedi Jay.
Jungwon duyduğu ses ile arkasına dönüp bedene sıkıca sarıldı. Jay bir kolunu Jungwon'un beline attı. Boşta kalan eli ise saçlarına gitti ve Jungwon şimdi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Jake ve Jay göz göze geldi. Jake beyninde yankılana sesi dinledi.
"Bizi biraz yanlız bırakabilir misin Jake?"
diye konuştu Jay onunla aklındanJake anlayış ve saygıyla kafasını sallayıp çıktı.
Arkadaşına o kadar üzülüyordu ki çoktan ağlamaya başlamıştı. Jungwon gözlerinin önünde gitgide kötü bir hale bürünüyordu fakat onun elinden bir şey gelmiyordu.
Göz yaşlarını insanlardan saklamak için kafası aşağıda yürüyordu. Oysaki insan varlığı bile yoktu çevresinde. Boş olduğunu düşündüğü koridorda birine çarparak geriledi.
"Bu iki oluyor Sim." yine aynı soğuk sesi duyduğunda sinir katsayısı iyice artmıştı.
"LANET OLASICA KARŞIMA ÇIKIP DURMA VE BENİ RAHAT BIRAK ARTIK"
deli gibi ağlamaya devam ederken resmen kükremişti Sunghoon'a karşı. Gözlerinin morun en koyu rengine büründüğünü hissedebiliyordu.Sunghoon gram etkilenmemiş bir şekilde karşısındaki çocuğa bakıyordu.
"Bir bebek gibi görünüyorsun."
demişti istemediği halde"Ne?" Jake bir anda sakinleşmiş şekilde Sunghoon'a bakmaya başlamıştı.
"Demek istediğim aptal ve bir şeyden haberi olmayan küçük varlıklar gibi" diyerek kendince durumu kurtarmıştı Sunghoon.
Ama içinden geçen tamamen farklıydı
"Bebek gibi tatlı ve küçük bir şeysin"O an Jake'in akılcı olmadığına şükretti içinden.
Jake ise gözlerini devirip yandan geçip gidecektiki Sunghoon onun kolunu tuttu.
Jake ona döndüğünde konuşup konuşmamakta kararsız olduğunu fark etti
"Seni rahatsız eden bir şeylerin varlığını hissedebiliyorum. Beni pek sevmiyorsun biliyorum fakat yardım için hazır olduğumu bilmeni istiyorum düşman bile olsak bir-"
Sunghoon konuşmayı omuzlarına dolanan kollar ve göğsüne yaslanılan bir kafa ile unutmuştu.
Jake ona sarılmıştı. Ve o garip bir şekilde sıcak hissettirmişti.Sunghoon sıcaktan nefret ederdi ama ilk defa bu ılık havayı sevmişti.
"Yine de çok sırnaşma hala bir köpeksin. Ve tüylüsün." diye mırıldanmıştı şikayetçi gibi görünmeye çalışıyordu fakat Sunghoon eğer bir durumdan şikayetçi olsaydı o durumu ortadan kaldırırdı. Bunu herkes biliyordu.
Jake gülerek onu daha çok sinir etmek istemiş ve kafasını yavru köpek edasıyla Sunghoon'a sürtmüştü.
Sunghoon bunun üstüne kıkırdamış ve gülmüştü. Jake duyduğu kıkırtı ile şaşkınca Sunghoon'a bakmıştı. Ve gördüğü gülümseyen yüz ve gamze ile ağzı açık kalmıştı.
Sunghoon onun kendisine baktığını fark edince ciddileşmiş ve onu ittirmişti. Boğazını temizlemiş ve yoluna gitmeye başlamıştı.
Jake onun arkasından kahkaha atmıştı. Sanırım gülümseyince tatlı oluyordu.
Sunghoon ise onun gülüşüyle gülmüş fakat arkasına dönmeden orta parmak çekmişti.
Jake ise odasına geri dönmüş ve huzurla gözlerini kapatmıştı.
____________________________________
Jungwon Jay'in kolları arasında uykuyla uyanıklık arasında duruyordu hala.
Jay bir süre sonra onu yatağa yatırmış ve göğsüne yatmasına izin vermişti. Hala saçlarını sevmeye devam ediyordu.
Jungwon gözlerini huzurla kapattı fakat kabuslarına Jay'in huzur veren kokusu engel olamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cage
Fanfiction"Kötü bir ruhun ele geçirdiği bir kişiyi sadece onun daha önce tatmadığı bir şeyi tattırarak kurtarabilirsin Jungwon" dedi Jay. "Ne o Jay?" Jungwon merakla sordu büyüğüne "Aşk Jungwon aşk..." dedi Heeseung hüzünle camdan dışarıyı izlerken