29.Bölüm

206 11 11
                                    

●○ Olivia Rodrigo - Happier ○●

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

●○ Olivia Rodrigo - Happier ○●

Yanmayan şöminenin iki köşesindeki kırmızı kadife koltuklarda oturuyorduk. Bu koltuklarla aynı renk şaraplarımız bize eşlik ediyordu. Harry sağ elindeki kadehi şöyle bir salladı , içindeki şarap o hareketle içinde yuvarlak çizdi. Gözleri bendeydi. Uzun uzun bana bakıyor , asla gözlerini benden çekmiyordu. Bundan rahatsız değildim. Mavi gözleriyle beni dokunmadan , incitmeden , acıtmadan seviyordu. Gözlerimi kapatıp nefesimi göğsümde doldurdum.

"Ömrümün sonuna kadar bu şekilde kalabilirim."dedi. Bakışlarımı ona çevirdim. Eşi benzeri olmayan sadece onda olan , ona özgü , gözleri duyguluydu. Aynı zamanda da mutluydu.

Bir yudum aldıktan sonra dudağımda kalan kalıntıları yaladım. "Nasıl ?"dedim.

"Sana bakarken kendimi görüyorum , Amelia. Benden bir parçayı görüyorum. Uzun zamandır aradığım , bana gelmesini umutla beklediğim şeyi sende görüyorum. Senden bakışlarımı çekmeden ömrümü geçirebilirim."

Yutkundum. Söyledikleri ağır gelmişti. Kendinden emindi. Ağzından çıkanların arkasındaydı. Özgüvenliydi , ben ise bir korkaktım. Bütün olabilecek şeylere rağmen benden vazgeçmemişti , bense aklımdaki soruları ancak susturabilmiştim.

Şu huzurlu ortamda bende onun dediği kadar kalabilirdim. Şömine yanmıyordu ancak içerisi sıcacıktı. Bu sıcaklık dışarıdan gelen değildi bizim içimizdeki sıcaklık dışarıya yansıyordu. Kalbimizin her atışında pompalanan kan hem bizi hem etrafımızı ısıtıyordu. Uzun ve soğuk geçen gecelerde aradığımız o sıcaklık buradaydı , içimizde.

Büyük salondaki arkamızdan gelen batan güneş ışığı huzmeler halinde etrafımızı aydınlatıyordu. Arkamızdaki duvarı boydan boya kaplayan pencerelerde kare kare çıtalar bulunuyordu. Yine arkamızda bir adet oturma grubu bulunuyordu. Bu oturma grubu da aynı oturduğumuz koltuklar gibi kırmızı kadifeden yapılmıştı. Bu büyük koltukların arasında uzun bir tahta sehpa bulunuyordu. Sol tarafımda ise sonuna kadar açık büyük bir tahta kapı bulunuyordu. Kapının üzerinde bir sürü desenler vardı. Sanki bu desenler kapıyı daha da ağırlaştırıyormuş gibi geliyordu. Soğuk duvarlar beni o kadar da üşütmüyordu. Şöminenin üzerinde de oturduğum koltuğun hizasında da tablolar bulunuyordu. Tabloların çerçeveleri altın sarısı renkteydi. Buranın uzun zamandır kullanılmadığı belli oluyordu. İçeriye sızan güneş ışığının etrafinda tozlar uçuşuyordu. İçerideki her bir toz zerresi umarsızca salınıyorlardı. Üzerlerinin yeni açıldığını tahmin ettiğim koltukların köşelerinde büyük krem rengi örtüler bulunuyordu. Toz zerrecikleri genellikle buralarda süzülüyorlardı. Ancak koltuklar üzerine örtülen örtüler sayesinde bu zamana kadar pislenmeden kalabilmişlerdi. Bakışlarımı sağıma çevirdim. Gördüklerim karşısında ise nefesim kesilmişti. Ben daha önce hipnozda gördüğüm yerdeydim. Kate'i ilk gördüğüm yerdeydim.

YANSIMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin