11

81 19 2
                                    

Keşke biraz yorum yapsanız...

...

"Belli yerler vardır insanoğlu," diye mırıldandı Minho, elini havaya kaldırıp hançeri boynuna yasladı. "Sizlerin en önemli damarı buradan geçiyor, derin bir kesiğin geri dönüşü olmaz. Aynı şey diğer varlıklar içinde geçerli."

Kafamı sallayarak onayladım onu, izlediğim filmler ve dizilerr sayesinde bunları biliyordum fakat onunla bu konu üzerinde konuşmak, çalışmak bambaşka bir şeydi.

Dün arenadaki dövüşü izlerken bana çalışma yapmam gerektiğini, istersem bana yardım edebileceğimi söylemişti. Eh bir süre sonra o arenada ben olacaktım, bilgisiz bir şekilde çıkmam ölümüm bile olabilirdi.

Parmaklarını göğsüne vurdu. "Kalp önemli diğer bir kısım."

Kafamı yana yatırdım. "Siz lordların kalbi var mı?"

"Yok gibi mi duruyor?"

"Yani ne bileyim, ölmüyorsunuz falan. Kalbinizin olması biraz garip."

"İnsanoğlu, her varlığın vücutları benzer yaratılmıştır. Perilerde insanlara benzer mesela lakin ayrıt edici özellikleri vardır; sivri kulaklar, büyü güçleri gibi."

Parmağımı şıklattım. "Atan bir kalbin var ve durmuyor hiç."

Göz devirdi. "Her neyse." Elini salladı konuyu geçiştirmek için. Sonraysa yüzünü işaret etti. "Bazı dövüşler de karşı tarafı kör etmen gerekebilir."

"Hançeri gözlerine mi saplayayım?" Gözlerim kısıldı, bu iğrençti.

"Yapabilirsin."

"Başka yapabileceğim bir şey yok mu?" Gözlere hançer saplama meselesi pekte benlik değildi açıkçası.

"Ben ve Changbin, zihinlerin içini karanlığa boğarız ve böylece karşı taraf kör olur."

Kaşlarımı çattım. Geçen gün Changbin'in yaptığı bu muydu? Zihnimi karanlığa boğup benim görmemi engellemişti. Göze hançer saplamaktan daha iyiydi bu.

"Nasıl?"

"Odaklan, iste ve gerçekleştir." Çok kolay bir şeyden bahsediyormuş gibi konuştuğunda homurdandım. Çokta umrunda olmadı.

Etrafım kararırken korkuyla bir iki adım geriledim. Tanrı aşkına, sadece nasıl yapıldığından bahsetmesini istemiştim; göstermesini değil.

Sırtımı bir şeye çarptığımda duraksadım; arkamdaki kişi, ölüm lordu elini belime yerleştirip çenesini omzuma koyduğunda kafamı çevirip ona bakmak istedim. Fakat tek gördüğüm omzumda parlayan bir karartı oldu.

"Ne görüyorsun," diye mırıldandı. Verdiği her nefes yanağıma çarpıyor, belimdeki elini hareket ettirip gömleğimin üzerinden daireler çiziyordu ve bu garipti, öyle hissettiriyordu. Sertçe yutkundum.

"Karanlık," diye fısıldadım. "Fakat parlıyorsun sanki."

"Parlıyor muyum?" Güldü. "Peki ya, arkandaki gerçekten ben miyim?"

Ne? "Evet?"

"İnsanoğlu, iyi kalpli insanoğlum. Sana bir gücümün olmadığını, sürekli güçlendiğimi söyledim."

Kaşlarımı çattım. Bu konunun arkamda olup olmaması ile alakası neydi?

"Bu güçlerimden yalnızca bir tanesi," diye mırıldandı etrafım daha da kararırken. Sanırsam eliyle kapatmıştı gözlerimi.

Arkamdaki bedenin kaybolduğunu hissettikten birkaç saniye sonra karanlık dağıldı, görüş açıma antrenmana başlamadan önce oturduğumuz masa girdi. Minho orada oturmuş, fincanındaki garip sıvıdan içiyordu. Ona baktığımı fark ettiğinde gülümseyerek el salladı bana.

Universe Ruler/ BangİnhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin