20

70 15 1
                                    

Yorum yapmayı unutmayın...

...

Karanlık korkum yoktu. Yani bu karanlık rüyalarımda, kehanet rüyalarımda değilse korkmazdım.

Şimdiyse gözlerimi karanlığa açmış, hareket bile edemiyordum. Bana ölmemeye çalışmamı söylemişti ve bence bu ortamda ölmemek için yapılması gereken en mantıklı seçenek karanlık aydınlanana kadar hareket etmemekti.

Derin bir nefes alıp verdim ve bir türlü etrafın aydınlanmaması ile "Minho," diye seslendim. Tanrı aşkına, o neredeydi?

Adım sesleri işittim, tam olarak nereden geldiğini bilmiyordum. İşte bu karanlıktan korkmam için en büyük sebep oldu.

"Minho," diye tekrarladığım sırada birkaç adım öte de kırmızı bir parlaklık belirdi, ben ona doğru ilerledikçe hareket etmeye başladı.

Sanırım bana yol gösteriyordu ya da düşüncesizce hareket ediyordum ben.

Evet, evet; düşüncesizce hareket ediyordum.

Attığım adım boşluğa denk geldiğinde gözlerimi büyüttüm fakat bunun pek bir işe yaradığı söylenemezdi. Aşağı düşeceğim sırada ensemde hissettiğim parmaklar işime yaramış, beni düşmekten son anda kurtarmıştı.

"Gördüğün her ışığı takip edersen uzun süre hayatta kalamazsın insanoğlu."

Minho'nun bıkkın sesiyle birlikte geriye çekilirken etraf aydınlandı, arkamdaki ormanlık alan ve önümdeki uçurum gözler önüne serildi.

"Sen olduğunu düşündüm."

"Bendim." Omuz silkti. "Lakin bana da güvenmiyorsun, hatırlatırım." Yüzüme yaklaştı. "Bu yüzden devam et, güvenme bana. Çünkü ölmen pekte umrumda değil artık."

Arkasını dönüp yürümeye başladığında kolunu tuttum ve "Bana kırgın mısın," diye sordum. Belki saçma bir yerde, saçma bir konuyu açıyordum fakat bana bu ortamda böyle davranmasını istemiyordum.

Kafasını çevirip bana baktı, gözleri yüzümün her bir kısmında gezindi ve sonraysa kafasını iki yanına sallayarak önüne döndü.

"Arkadaşın ölmek üzere, saçma konular hakkında konuşma."

Göz devirdim. Sinir bozucuydu. Karşısına geçip suratına bir anda yumruk atsam ne yapardı? Sanırım, karşılık verirdi; karşılık vermeyecek tatlı hali kaybolmuştu ortadan.

"Burası neresi," diye mırıldandım onun dediklerini dinleyerek. Onunla daha sonra konuşup her şeyi halledecektim, şimdiyse ölmek üzere olan arkadaşımı kurtarmaya odaklanacaktım.

Dağlık alandan indiğimizde bizi boş -etrafta kimseyi görmemiştim- bir kasaba gibi bir yer karşıladı. Terk edilmiş durmuyordu, yapılar yeni gibiydi çünkü.

"Düş lordunun evreni."

Kafeye saldıran lord. Tanrım, ben berbat bir güç savaşının içerisine düşmüştüm ben ve arkadaşlarımı da peşimden sürüklemiştim.

"Herkes nerede?"

"Bizim, benim geleceğimi düşünerek boşaltmış olmalı burayı." Kafasını yana yatırdı, gözlerini gözlerimle buluşturdu. "Savaş alanı. Burası evrenindeki varlıklar zarar görmesin diye boşaltılmış bir savaş alanı."

Onu bekliyordu, düş lordu. Bu onun, düş lordunun bir savaşa hazır olduğu anlamına geliyordu. "Hazırlıklı olmalı."

"Aynen öyle. Peki ya, sen hazır mısın?"

Universe Ruler/ BangİnhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin