Yorum yapmayı unutmayın....
...
Evime gelen ve gitmek bilmeyen, bana sorular sorup duran Changbin yüzünden iki gün sonra kendimi kafeye, Hyunjin'in yanına atabilmiştim.
'Oo beyefendi, sen buranın yolunu bilir miydin?' diyerek beni saçma bir şekilde karşılamış, sonraysa o çok merak ettiği soruyu sormuştu. 'Ateşlenen çocukluk arkadaşın nasıl?'
İyi olduğunu söyleyip geçiştirmiştim onu. Oysa geçmiş olsuna geleceğini ama yoğun olduğunu söylemişti. Evimde bir hayalet olduğunu duyduğu için değildi kesinlikle gelmemesi.
"Kafeyi bu akşam sen kapatacaksın," diye mırıldanan Hyunjin, benim cevap vermemi beklemeden aldığı tepsiyle masalara doğru ilerledi. İki gündür burada bensiz kaldığından triplenmiş, tüm işleri üzerime yıkmaya başlamıştı. Gönlünü almalıydım en kısa zamanda, her akşam tek başıma kapatmak istemiyordum kafeyi.
Boş tepsi ile geri döndüğünde "Arkadaşım var evde Hyunjin," diye mırıldandım. Minho tek başınaydı evde, gerçi ona evrenine dönmesini ve ben eve gelince gelmesini söylemiştim. Malûm birkaç arkadaşım ben yokken eve gelip Minho'yu sorguya çekebilirdi. Eh o da bazı şeyleri çok çabuk anlatıyordu ya da sadede bana böyleydi, bilemiyorum.
"Ne kadar kalacak?"
Belki de hiç gitmeyecek. "Bilmem. Konuşmadık bu konuyu."
"Ürkütücü birisi o." Yüzünü buruşturdu, hayaletlerden deli gibi korkuyordu. Sırf bu yüzden korku filmi izleyemezdik onunla. Bir keresinde bayılmışt8 hatta...
"Hayaletleri gördüğü için mi?"
"Normal mi sence? Böyle bir güç ne duydum ne de gördüm."
"Araştırdığını söyleme bana." Göz devirdim. O bu güç meselesi ile kafayı bozmuş biriydi.
"Belki biraz."
Orduya girmek için araştırmalar yapardı o lakin bir konudan kaybettiğini de iyi bilirdi. Savaşamazdı o, korkardı böyle şeylerden. Bu yüzden sadece araştırır, hayalini kurar ve bir gün evime gelip bu konuda ağlardı bana. Ben ise bıkkınca onu dinler, teselli etmeye çalışır ve yine üç saatlik uykumu feda ederdim onun için.
Parmağını önümde şıklattı benim dalıp gittiğimi fark ettiğinde. Gözlerimi diktiğim kasadan ayırıp karşımdaki bedene çevirdim, kafamı salladım sorarcasına.
"Böyle bir güce sahip kimse yokmuş Chan, o bir ilk."
"Benim gibi," diye mırıldandığımda önemsiz bir şeyden bahsediyormuşum gibi elini salladı önünde. Benim gücüm hiçbir zaman onun ilgi odağı olmamıştı; beğenmiyordu da gücümü, bunu anlatabiliyordum. Bu yüzdendi belki de hiçbir yerde benim gücümden bahsetmeyişi.
Kehanet rüyaları... Kimsenin istemeyeceği, berbat bir güçtü. Kim tanımadığı insanları rüyasında görmek istesin ki? Hele ki rüyasında ölüyorlarsa... Veyahut etrafındaki birkaç kişinin yaptığı gibi ateşe hükmetmek, ne bileyim uçabilmek falan dururken kehanet rüyaları da neymiş.
Oysa evimdeki lord, ölüm, bana güçlü olduğumu söylemişti. Evrende Tanrı dışında kimsede bulunmayan gücümden bahsetmiş, ordusunda olmamı teklif etmişti. Hyunjin bunu duysaydı kim bilir ne yapardı? Eminim ki kendi gözü ile görene kadar delirmiş olduğumu söylerdi.
Güçlüydüm ben!
Ölümü ve hatta şeytanı yok edebilecek kadar güçlüydüm ben, kim ne derse desin lordun ve gölge şövalyesinin dediklerine inanmalı ve güçsüz olduğum konusunda kendimi kandırmayı bırakmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Universe Ruler/ Bangİnho
FantasíaKehanet rüyaları gören bir insanoğlu, evrenin hükümdarı olmak isteyen bir lordun dikkatini çekmişti.