20

59 9 4
                                    

O sabah kimsenin yüzüne bakamadım. Hastayım diyerek odamdan, yatağımdan çıkmadım. Öğretmenin de bugün gelmemesini rica ettim fakat zar zor kabul ettirebilmiştim. Babamın bu konuda bu kadar ciddi olması beni korkutmuyor değildi.

Katsuki ise bana hiçbir açıklama yapmadan çekip gitmişti. Bu yaptığından sonra ona o kadar kızgın ve kırgın hissediyordum ki uzun bir süre affedebileceğimi düşünmüyordum onu. Ama aynı zamanda yüzünün son gördüğüm andaki duygu karmaşasından sonra da bir yandan ne yapacağımı çözemiyordum. Üzgün olduğunu söylese de ne değişirdi ki? Bana bir kez bu korkuyu yaşatanın ikinci kez yaşamayacağı ne malumdu...

Ne yapacağımı bilmiyordum. Birine bir şey anlatsam ya bana deli muamelesi yapar ya da sürekli gözetim altında tutarlardı. Ki böyle bir şeyi nasıl anlatabilirdim? Ya da anlatmalı mıydım? İçimdeki ses asla anlatma taraftarı değildi.

Yatakta, yorgana sarılmış bir vaziyette öylece uzanır haldeyken rüzgârın uğultusu kulağıma doldu. Artık her sese uyarılır hale geldiğim için irkildim ve perdesi kapalı olan cama baktım. Perdeler dün Katsuki'nin kapatmasından beri aynıydı, açmaya yeltenmemiştim. Daha doğrusu korkmuştum.

Düşünmek istemediğim anılar, sessizliği fırsat bilip kafama üşüşmüşlerdi. Onları ne kadar zihnimin derinliklerine atmaya çalışsam da her gözlerimi kapattığımda gözlerimin önünden ayrılmıyorlardı.

O gittikten sonra kendimi temizlemek çok zordu. Ne yapacağını doğru düzgün bilmeyen birini öylece bırakan bu adama o kadar sinirliydim ki karşımda dikildiği an suratına bir tane tokat atasım vardı.

Acaba biri duydu mu diye ne kadar endişelenmiş, ne kadar korkmuştum. Hiçbir şey hakkında en ufak bir şey söylememe rağmen sanki anlamışlar gibi hissetmek kalp atışlarımı yükseltiyor, anlık bir sıcak basıyordu. En ufak sese dikkat kesiliyor, uzunca dinliyordum. Ses kesilene kadar da diken üstündeydim.

Birkaç defa annem kapıyı açıp bana nasıl olduğumu, doktora gitmek isteyip istemediğini sorsa da iyi olduğumu, sadece nezle tarzı bir şey olduğunu söyleyip reddettim.

Arkam ağrıyordu. Cidden Katsuki'yi gördüğüm an tokat atacaktım. Gerçi görmek istemiyordum, o ayrı. Ne olmuştu ona, ne diye bir anda böyle bir şey yapmıştı bilmiyorum ama zaten anlamadığım şeyler hakkında konuşacağı için es geçmeye çalıştım.

Sırtüstü yatamadığım için sürekli yan duruyordum. Vücudumu hareket ettirmek zor geliyordu. Ancak biraz su içmek için yataktan çıkmam gerekiyordu. Üstümdeki yorganı kenara çektim ve zor olsa da ayağa kalktım. Masamdaki sürahiden bardağa biraz su doldurdum ancak ilk yudumu aldığım an pencereden bir tıklama sesi geldi. Zorlukla yuttuğum ikinci yudumun ardından perdeyi araladım hafifçe.

Karşımda görmeyi beklediğim beden; Katsuki duruyordu. Biraz mahçup olmuş yüzü, beni hemen fark etmiş ve gözlerini gözlerime dikmişti. Sinirim bütün bedenimde dolaşıp yüzüme yansıdığında bir adım geri çekildi ve ben de perdeyi kapattım.

Ne diye gelmişti şimdi bu? Bir daha mı istiyordu?

Cam tekrar tıklatıldığında onu umursamamaya çalıştım. Fakat birkaç kez daha devam etti. Bende sinirle perdeyi çektim ve ona baktım. Dudaklarını oynattı. İçeri girmek istiyordu. Aman ne güzel(!)

Hayır dedim ve perdeyi kapatmak istedim ancak bir yere takılmıştı. Sinirle ona baktım ve 'ne istiyorsun' dedim. Bana tekrardan içeri girmek istediğini söylediğinde sinirle iç çektim ve pencereyi açtım.

"Ne var? Yine mi istiyorsun?" dedim alayla. Benden böyle bir tepki beklemiyor olacak ki şaşkınlığı yüzüne yansıdı.

"Özür dilemek için geldim."

Soul Mate ʚɞ - BakuTodo Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin