İstiyorum

230 30 13
                                    

Küçük bir cisim, durgun suya düştüğünde çıkardığı baloncuk sesiyle birlikte büyük halkalarla çevrelendi.

Suyun içinde derin bir yolculuğa çıktı ardından, zeminle buluşmadan bir balık çoktan onu dudaklarının arasına almıştı bile.

Çok güzeldi..

Kuyruğu suda mükemmel bir dansçı edasıyla kıvrılıyor, açıp kapattığı ağzı beraberinde küçük baloncuklar bırakıyordu.
Parlak değildi, lakin göz alıcı bir güzelliği olmadığı söylenmezdi.

Görünmezdi belki, şeffaf ama bir o kadar renkli gibi..
Kuyruğu, yok denecek bir narinliğe sahipti. İçinde renk renk ışıltılar barındırıyordu. Keza kendi derisi de öyle, soyut renkli bir ışık huzmesini andırıyordu.

Yüzgeçleri, bu kirli suyu bir anne edasıyla okşuyor gibi süzülüyor, diğer balıklara gelmiş bir melek gibi, onu parıldayarak izleyen bu minik gözlerden habersiz; camları lekelenmiş, suyu kirlenmiş akvaryumu adeta cennetsi bir güzelliğe eviriyordu.

Sanki suyun, tek yaşam kaynağı oymuş da o olmazsa akvaryumdaki balıklar kendi oluşturdukları bu kir batağında zehirlenip yok olacakmış gibiydi.

Camın arkasından minik parmağı ile hayran bakışlarını bozmadan sanki dokunacakmış gibi güzelce okşadı narin balığı. Gözlerindeki büyülenmiş parıltılar adeta bu lekelerle dolu camda yansıyordu.

“Yanına bir şeyler ister misin?!”

Aniden duyduğu kalın ses ile parmaklarını istemeyerek camdan çekti ve çekingen bir tavırla arkasına döndü.

Dövmeli, salonla birleşik mutfağın tezgahında teneke biraları bardağa boşaltırken seslenmişti.

Barda ona fotoğrafını çekmek istiyorum dediğinde bir süre orada işlerini halletmiş, Glenda ve Martin'in ihtiyaçlarını sorguladıktan sonra birlikte dövmelinin evine girmiş, ve şimdi dövmeli ona içecek bir şeyler hazırlarken kendisi de gördüğü güzel minik akvaryumu izliyordu.

Burada onunla yalnız kalmanın heyecanı ile terleyen avuçlarını pantolonuna sildi, içerisi sıcaktı tabi ama bu sıcaklığın evdeki nemden mi yoksa içinde titreşen ihtiras ateşinden mi kaynaklandığını bilmiyordu.

Hemen yanında tahta kapıdaki zincir sürgüye takılmış ve dövmeli ile bu evde yapayalnız olduğu hissini algılarına hatırlatıp bedenini titretiyordu. Aynı titreme sesine de yansırken cevapladı “Hayır” sesindeki kısıklığa lanet etti.

Bu adamın yanında sesinin içine kaçması normal değildi. Daha önce onunla konuştuğu zamanlar gayet rahat olduğuna emindi. Ama tabi, onunla hiç böylesine küçük, nemli ve suskun bir evde tek başına kalmamasından kaynaklı olmalıydı bu. Sesini toparlamak adına boğazını temizledi ve
“Gerek yok” diye ekledi ardından nazik tebessümü ile.

Dövmeli, aldığı cevapla tekrar önüne döndüğünde sarışın, bu fırsatla gözlerini çevrede gezdirdi.

Garip bir huzursuzluk havası vardı evin.
Duvarları, yıllarca temizlenmemiş gibi fazla lekeli, eşyaların rengi soluktu.
Tavanda, duvarda ayırt edemediği lekeler vardı, burnuna dolan kokular ise cabasıydı. Öyle ki kapıdan içeri adımını atar atmaz ilk dillendirdiği konu bu olmuştu.

Jung Kook, ona yeni deneyini yaptığı hayvandan bahsedip sebebinin bu olduğunu açıkladığında anlayış göstermeyi denemiş ve şimdi dakikalardır içeride durduğu için alıştığı bir koku olmaya başlamış gibiydi. En azından artık ciğerlerini yakmıyor, başını ağrıtmıyordu.

Gözlerini mutfağın arka tarafına doğru açılan bölmeye çevirdi. Kendisi ile aynı apartmanda olmasından kaynaklı, daireleri aynı dizilime sahipti. Mutfaktan açılan bölmede kapatılmış beyaz ahşap bir kapı vardı. Kendi evindekinin bu kapıdan çok daha canlı ve temiz bir beyazlığa sahip olduğuna emindi, bu kapı adeta rengini kaybetmiş ve üstündeki kirlerle birlikte gri denecek bir renge bürünmüştü.
Tam arkasında, akvaryumun yanında ise bir diğer kapı duruyordu. O da tamamen kapalı ve yine aynı görünüme sahipti.

JEONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin