15. BÖLÜM

102 10 14
                                    

İki tane dünya vardır. Biri herkesin olduğu bu dünya, diğeri ise sadece onunla olduğun dünyan.

*****

"Baba, Çınara bir şey söyle ya! Bütün peluş oyuncaklarınmın gözlerini oymuş!" dedi ağlaya ağlaya elindeki peluş ayılara bakarak Yaprak. Çınar ise koltukta oturmuş elindeki oyuncak tabancaya ablasının peluş ayılarının gözlerinden çıkardığı boncukları koymaya çalışıyordu. Orhan oturduğu yerde derin bir iç çekti ve kızının istediği şeyi yaptı.
"Bi'şey."

Yaprak bunu duyunca sinirlenip daha çok ağladı. "Ya baba ya." Gülay elindeki çay bardağı ile salona gelip bardağı kocasına verir ve tek bir sözü ile Orhanın olaya el atmasını sağlar. "Orhan!"
Orhan ani irkilmeyle hemen oğlu Çınara döner.

"Oğlum, niye böyle yapıyorsun ablanın ayılarına?" Çınar, çok ayrı bir dünyadaydı. Babasını hiç aldırış etmeden boncukları oyuncak tabancaya doldurup sırıtarak ayağa kalktı ve neşeyle konuştu. "Şimdi mahalle korksun benden." Tam salondan çıkmak için ilerliyordu ki ablasının tişörtünü tutup çekmesi ile duraksadı ve ablasına baktı.

"Ne?" Yaprak sinirle kaşlarını çattı. "Babam bir şey diyor ya! Cevap versene." diye bağırdı sinirle. Orhan başını umutsuzca iki yana salladı. "Oğlum, senden mahalle değil teröristler korksun. Ablandan özür dile öyle çık." Çınar göz devirdi. "Ben biraz daha büyüyünce gerçek silahla ağızlarına mermi sorarım baba senin gibi. Ama şimdi mahalledekiler önce korksun. Hele ki o Haşim." Gözlerini kısıp kaşlarını çattı Çınar.

Orhan, burun kemerini sıktı ve oğluna döndü tekrar. " Oğlum ablandan özür dilesene önce bi." Çınar yanında duran ablasına baktı. "Özür dilerim abla, kumbaramı açınca sana bitane peluş ayı alırım." Çınar daha ablasının cevabını beklemeden hızla dışarıya koştu. Arkasından bakan babası ise başını ben ne bekliyorum ki zaten diye salladı.

Orhan, bu sefer kızına döndü. "Tamam kızım, ağlama. Ben sana yenilerini alırım. Kardeşini tanıyorsun böyle şeylere şaşırıp ağlama artık." Yaprak elindeki gözü oyulmuş peluşları ile ağlaya ağlaya odasına giderken, salonda yalnız kalan Gülay ve Orhan kısa bir süre sadece bakıştılar.

Oğulları, Çınar ise mahallede savaş açmıştı adeta. Çınar kahkahalarını salarak mahalledeki çocukları elindeki oyuncak tabancayla kovalarken çarptığı bir bedenle duraksadı. Geri çekilip kim olduğuna baktığında ise karşısında Karayı görmeyi beklemiyordu.

"Napıyo'n oğlum sen?" dedi Kara, Çınarın dışarıdaki çocuklara yaşattığı dehşeti görmüştü. Çınar kocaman gülümseyerek Karaya baktı ve cevap verdi. "Silahla mahalledekileri kovalıyorum." Kara öne atılıp Çınarın elindeki tabancayı aldı. "Ne yaptın oğlum, babanın emaneti mi çıkardın?"

Çınar, Karaya anlamsız gözlerle bakıp kahkaha attı. "Yok abi, bu benim emanet." Sonra ise Karayı hiç aldırış etmeden oyuncak silahını geri alıp çocukları kovalamaya devam etti.

Kara, kahkahalarla koşan Çınarın arkasından baktı sadece. Ardından Lojmana, Orhan abisinin evine yol aldı.

*****

Bu aralar sık sık yaptığım şeyi yapıyordum yine, tavanla bakışmak. Evet, bu aralar sık sık yaptığım aktivite saatlerce tavana bakmaktı, çünkü artık evde yalnız kalıyordum. Ayaz, Fırat amca ve Aslı teyze memlekete dönmüştü. Hilal ise alışverişteydi. Ben ise askeriyede kalmaya dayanamayıp eve gelmiştim.

Ama zaten birkaç saat sonra tekrar askeriyeye gidecektim. Tavanı özledim diye geldim demek isterdim ama daha çok Toygarın bakışlarından kaçmak için geldim. Gözlerime çok farklı bakıyordu, ve ben ise sadece kaçıyordum...

AY YILDIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin