Olduğumuz bu dünyanın içinde ne kadar nefes alsakta, kalbimiz atsada, hâlâ yaşıyor olsakta, yaşadığımız her kötü durumda ruhumuza mermiler yağar.
Ben ruhuma ilk mermiyi doğduğumda babam tarafından yedim, ben ruhuma ikinci mermiyi anneme benzediğim için yine babam tarafından yedim, ben ruhuma bininci mermiyi gözümün önünde kanlar içinde yatan annemi öldüren babamdan yedim. Ben babam tarafından sürekli mermiler yedim.
Bu mermiler her zaman bedenimden geçen mermilerden daha çok can acıtırlar.
Ve yine babam tarafından karın boşluğuma vurulmuş bir el kurşun. Bu bir mermi bedenime saptı, ruhuma değen mermilerden çok acıtmadı canımı lakin ikinci mermisi ruhumu acıtmıştı.
Attığı ikinci kurşun Ayazın sağ göğsüne değdi. Yine benim yüzümden vurulan biri daha.
Ben yaşadığım müddetçe benim yüzümden sürekli birileri vurulacakmıydı?
Yattığım yerden gözümü hafifçe araladım, gözlerimi yakan şey ise hastane ışığı oldu.
Ameliyattan sonra iki-üç saat önce uyanmıştım zaten. O zaman öğrenmiştim Ayazında vurulduğunu. Silahı geri atmak için önüme geçtiğinde ona da sıkmış aşağılık herif.
Gözümü tam açtığım zaman ise hemen yan tarafımda oturmuş Fırat amca ve Toygar vardı, yeni gelmişti galiba Toygar.
Ona baktığımı görür görmez hemen dibimde bitti. Endişeli gözlerle bana bakıyordu. "İyimisin?" diye sordu. "İyiyim, sağolun." Dediğimde sesim çok ince çıkmıştı, ben bile zor duymuştum kendimi. Toygarın elleri hafifçe kalktı ve saçıma doğru yaklaşırken Fırat amcanın yükselişi ile bir an durdu ve geri çekti. "Asena, kızım." dedi. Yüzüne baktım sadece ve sordum. "Ayaz nasıl?"
"O iyi, merak etme sen." diyip zorla Yüzüne bir tebessüm kuşandı. Bakışlarım tekrar Toygara döndü. "Siz nasıl öğrenip geldiniz?" diye sordum.
Derin bir iç çekti, "bir şey söylemek için aradım Hilal açtı telefonunu ve anlattı herşeyi, bende geldim." dedi. Fırat amca oturduğu koltuktan kalktı. "Ben bir Ayaza bakıp geliyim." diyip gitti.
Sadece ben ve Toygar kalmıştık. Derin karanlık bakışları gözlerime değdi. "Asena." dedi, yüzüne baktım bende. Boğazım çöl gibi kup kuruydu cevap veremedim. "Hı?" diyebildim sadece. O ise hâlâ kalbime zarar verip, nefesimi kesebilecek bir şekilde gözlerime odaklanmıştı. "Sana yemin ederim ki o adamın yanında kalmayacak hiç biri. Senin gölgen sen değil ben olacağım. Ve sana tekrar yemin ederim ki, kılına bile zarar vermesine izin vermeyeceğim."
Bu söyledikleri karşısında sadece donup kalmıştım, ne desem ne yapsam bilemedim. Kalbim normalinden daha hızlı atıyordu artık. Göz kırpıştırarak yüzüne baktım. Parmağımı hızla masanın üzerinde duran su ya doğru uzattım. "Şey, ben baya susadım da." dedim. Kekeliyordum resmen. Bu yaklaşımı içimi garip hissettirmişti.
Masanın üzerindeki bardağa sürahideki suyu doldurup bana uzatıp kalkmama yardımcı oldu. Oturur konuma geçtiğim zaman karnıma ince bir sızı kuruldu. Yüzümü ekşiterek indledim.
Toygar ise hemen dibimde durdu ve elini bir tüy gibi karnıma değdirdi. "İyimisin?" dedi endişeyle. İyi değildim, sen bana bu kadar yakın durdukça iyi olamazdım. Başımı aşağı yukarı sallayarak iyiyim dedim ve suyu içtim.
Elimden bardağı alıp masaya bıraktığında yüzümün her bir zerresini inceledi. Yavaş ve sakin bir şekilde yüzüme doğru yaklaştı. Ben ona bakıp ne yapacağını düşünürken onun bakışları sadece gözlerim ve dudaklarım arasında gidip geldi. Ağzımı açıp tek bir kelime edemedim çünkü gerektiğinden fazla yakındık. Kalbim yerinden çıkıp başka bir yere göç etmek ister gibi hıza atıyordu. Daha ne kadar yaklaşabildiyse o kadar yaklaştı.
Onun dudağının en ufak veya benim dudağımın en ufak hareketimde olan olabilirdi. Sanki kilitli kalmıştı bütün vicudum, hareket edemiyordum. Toygar tam bir hamle yapacakken kapının aniden açılıp Hilalin bana doğru "ASENA." diyerek koşuşu ve arkasından Fırat amcanın gelişi ile gözlerini kapatarak, dişlerini sıkıp geriye doğru çekildi. Fırat amcanın tek kaşı havalandı ve bize doğru bakıyordu umarım bir şey düşünmemiş ve yanlış anlamamıştır.
Fırat amca Toygara doğru yaklaşıp kendine doğru çekince ellerini de iki kez omuzlarına vurdu Toygarın. "Bir sorun mu var." dedi dişlerini sıkarak gülümserken. "Yok amca, Asena susamış su verdim." dedi. Fırat amca ise iki kere dostça Toygarın omuzlarına tekrar vurdu. O sırada ise Hilal hüngür foşur ağlarken bir yandan da "İyimisin?" diye soruyordu. "İyiyim Hilal, bu kadar ağlanmaz. Bak sapasağlam duruyorum karşında. Sanki ilk defa vuruldum."
O hâlâ sümüklerini çekip ağlarken bir yandan da boynuma sıkıca sarıldı. Aniden sarılışı yüzünden karnımdaki yara ağrıdı. Yüzümün eksilmesine neden oldu bu ağrı lakin ses çıkarmadım, bende kollarımı ona doladım. Ardından geri çekildi Hilal.
Biraz birşeyler anlatıp konuştuktan sonra herkes tekrar odadan çıktı. Aslı teyze yanıma gelip yanımda kaldı diğerleri ise Ayazın yanına gittiler.
*****
Tim Asenanın vurulduğunu bir gün sonra öğrenmişlerdi Toygardan. Hepsi nasıl olduğunu çözemiyordu. Toygarin tek söylediği şey babasının evlerine gelip Asenaya ateş etmesiydi.
"Asena ne yapmış olabilir de babası kızına ateş edebilecek kadar kinlenmiş acaba?" dedi Kara. Herkes Kara'nın bu dediğine başını salladı. "Asena teğmeni görmeye gitsek mi?" diye soru Erten. Herkes ona döndü. "Haklısın, bir gidip görmek gerekir." dedi Barış. Tim ise hiç bekleme yapmadan askeriyeden çıkıp hastaneye doğru yol aldılar.
Biraz zaman sonra tüm tim olarak hastaneye geldiler. Kapıyı çalma gereği duymadan içeriye atılmak üzere olan Günayı, Kara tuttu. "Lan dallama, kapıyı çalıp ta gir içeri. Bunu da mı biz öğreticez." dedi sinirle Günayın ensesindeki elini çekerek. Günay dik dik bakıp kapıyı çaldı bu sefer. Ardından kapıyı açıp içeri geçtiler.
"Selamünaleyküm." diyerek ilk girişi yaptı Günay, arkasından ise timin geri kalanları girince Asena şaşkın bir şekilde içeri giren time bakıyordu. "Ne işiniz var lan sizin burada?" dedi sinirle Toygar. Birol ise hiç umursamadan Asenanın yanından geçip, "geçmiş olsun Asena." diyerek ilerideki koltuğa oturdu. Diğerleri ise Asenanın önünde sıraya dizilerek teker teker geçmiş olsun dileklerini ilettiler.
Asena hepsine başını sallayıp teşekkür etti.Barış elindeki poşeti Asenaya uzattı. "Size aldık, şifa olsun." dedi. Asenadan önce davranıp Barışın elinden poşetleri aldı Toygar. "Eyvallah." dedi Asena. O sırada odaya giren Hilal ile bakışlar ona döndü. İçerideki yedi tane üniformalı askeri görünce duraksadı herkesin yüzüne teker teker baktı.
En son baktığı yüz ile göz bebekleri büyüdü. İşaret parmağını Karaya doğru uzatarak. "Sen..." dedi gözlerini kısıp, sessiz bir şekilde. Hilali gören Karada aynı şekilde gözlerini kısarak baktı. Hilal ise hızlı adımlar ile Karaya doğru ilerledi. "Ne işin var senin burada, sen kimsin?" diye sordu. Kara ise ya sabır mooduna girmişti bile.
"Siz tanışıyormusunuz?" diye sordu Asena. Hilal hemen atıldı. "Ne tanışacağım ben bu dağ ayısıyla. Bana çarpıp özür dilemeden gider odun herif bu." dedi ardından. Herkes ne olup bittiğini anlamaya çalışırken birden akıllara düştü ve oda da Fırat amca hariç herkes "HEEE." diyerek jetonlarının düştüğünü belirtti.
"Naber yenge?" diyerek sırıta sırıta elini Hilale uzatan Günay'ın ensesine okkalı bir şamarı Kara indirdi. "Ne yengesi lan, it herif!" diyerek Günay'ın ensesini daha çok sıkarak kendi yanına çekti. Hilal ise dik dik ikisine bakıyordu, birden Asenaya döndü bakışları Hilalin. "Sizin timden mi bu adam Asena?" diyerek sordu. Asena başını aşağı yukarı sallayınca şaşkın bir şekilde Karaya döndü, kısa bir süre bakıstılar sadece.
"İlk aşklar nefretle başlar derlermiş." diyerek hiç yediği şamarlardan utanmayan Günay yine girdi araya.
Ve bu sefer ensesine yediği sille en acılı sille olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY YILDIZ
Genel Kurgu"Gücünü acılardan alan bir kız, hayatta her zorluğun üstesinden gelebilir."