~9

113 16 10
                                    

İyi ki doğdum da benim gibi bir yazarın bu şaheserini okuma şansına sahip olabildiniz🎀

"Seungmin~"

Göğsünde mırıldanan ses ile Seungmin göz kapaklarını aralamış, tüm ağırlığını vermiş olan bedenin şiş yanağını okşamıştı.
"Efendim?"

"Saat kaç?" Yanındaki çantanın kenarından Minho'nun telefonunu almış, ekranın parlaklığına alışamadığı için gözlerini kısarak okumuştu. "Yurt kapanmış, saat 23.09"

Aniden farkına vardığı şeyle doğrulmuş, yarı uyanık Minho düşmesin diye sırtına sarmıştı kollarını. "Minho daha fazla geç kalamayız, kalk hadi."

"İstemiyorum uykum var" Minho kedi gibi boynuna sokularak burnunu sürtmüş bundan dolayı seungmin göz devirmişti. "Duşlarımızı aldıktan sonra söz benimle uyumana izin vereceğim ama şimdi kalkmamız lazım." Kucağındaki bedeni zar zor kaldırmış, çantasını omzuna takıp elini tutmuştu halen yarı uykuda olan Minho'nun.

Duvar dibine ulaştıklarında Minho Seungmin'i omzuna çıkartıp bahçeyi kontrol ettirmiş, sonrasında ikisi de gizlice duvardan atlamışlardı. "Bir saniye," dedi Minho. Eline aldığı orta büyüklükteki taşı güvenliğin arkasına doğru attı. Güvenliğin dikkati dağılıp sesin oraya ilerlerken ikisi de gülerek odaya doğru koşmuşlardı.

Odadakiler telefon farlarıyla aydınlattıkları odaya giren ikiliyi gördüklerinde kaşlarını kaldırmış şekilde bakıyorlardı. Seungmin'in gülüşü solmuş, arkadaşlarına kafasını iki yana doğru sallamıştı ne var, dercesine.

"Siz noldu da beraber geldiniz? Birlikte miydiniz?" Chan kollarını göğsünde bağlamış, siyah kapüşonunu kafasına geçirmişti. Minho yavaşça aralarından çıkıp banyoya doğru ilerlerken duyduğu şey ile duraksamıştı. Dolan gözlerini belli etmemek adına başını önüne eğerken banyonun kapısını kapatmıştı.

"Kim? Ben ve o mu birlikte olacağız? Saçmalamayın, o burslu kim ben kimim"

Herkes yeni yeni uyurken Seungmin sonunda açılan banyo kapısı ile doğrulmuş, hemen ayağa kalkarak Minho'nun kolunu tutmuştu. "Senin duşların bu kadar uzun sürmez, ne oldu?" Karanlıkta zar zor farkedebildiği kadarıyla gözlerinin şiş olduğunu farketmiş, telefonunun fenerini yakarak gözlerini almayacak şekilde yüzünü incelemişti Minho'nun. "Sen ağladın mı?"

Feneri kapatıp Minho'yu kendi yatağına çekti. Gözleri tekrardan dolan gence baktı iç çekerek. Minho yataktan doğrulduğunda şaşırmış, ellerini tutmuştu. "Niye üst yatağa çıkıyorsun? Orada mı uyuyacaksın? Ben de geleyim bi saniye"

"Seungmin, sen kendi yerinde yat ben de kendi yerimde yatayım bugünlük olur mu?"

"İyi de sen ben olmadan uyuyamazsın ki"

"Çalışırım, uyumasam da olur bugün çok uyudum zaten iyi geceler" merdivenleri tırmanırken söylemişti bunları. Seungmin bu sırada susmuş, kaçan uykusuyla banyoya ilerlemişti yavaş adımlarla.

Yemekhanede, kahvaltıdayken tabağındaki zeytinle oynarken Sullyoon omuz atmış, elindendeki tepsiyle yanına oturmuştu. "Uyumadın mı sen? Gözlerinin altı mosmor olmuş"

Kıza dönüp omuz silkti, Sullyoon ofladı. Kendisininkinin yanında olan bomboş tepsi ile kendi tepsisini değiştirdi. "Ben kendime yeni tepsi alacağım gelene kadar tepsinin yarısı bitmiş olacak Seungmo. İtiraz yok"
Başını salladı hafifçe, yapmaya başladı kahvaltısını. Bu sırada bir masaya sığamadıkları için diğer masada sohbet eden arkadaşlarını izliyordu. Ya da izlediğini sanıyordu çünkü aklı şuan koskoca yemekhanenin bir köşesinde her zaman yalnız yiyen Minho'daydı.

Vâvelya |2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin