Never get used to people-Life letters
Bu bölümü bunu dinleyerek okumanızı tavsiye ederim, iyi okumalar
Dünyaya iki beden olarak gelmiş olabilirlerdi ancak tek bir vücut olduklarına inanıyordu Seungmin. Kalplerinin aynı attığını hissediyordu. Geçmişte kalan kendilerine öfkeli çocuklukların öfkesi dahi aynı seviyedeydi ancak bunu kimse bilmiyordu. Küçük Seungmin bile öfkeliydi kendisine, ancak kalbi bu duyguyla tanışmak için oldukça küçüktü. Masum küçücük bir kalbi vardı, Minho'nun elinde atıyordu o kalp.
Elindeki kalple bakışıp duruyordu küçük Minho. Babasından her ne kadar nefret etse de seviyordu onun oğlunu, onun bir suçu olmadığını biliyordu küçücük yaşına rağmen.
Anlatmak istiyordu o minik kalbe, "Baban annemin canını aldı, beni kalbimden yaraladı" demek istiyordu. Elleri titriyordu kalbine baktıkça, o adama evlat acısı yaşatmak istiyordu. Ama kıyamıyordu, çok seviyordu küçük aşkını. Çok masum atıyordu kalbi, onu öldürmeyi aklına getiremiyordu.
Öpüyordu kalbini, o hissetmese bile. Sarılıyordu ona.
Seungmin ise tanımadığı karanlığa güveniyordu nedenini bilmediği şekilde. Yıllar sonra o karanlığın hayatının aşkı olacağını bilmeden güveniyordu.
Minho ona yürümeyi öğretmişti. Düşerse kaldırmak istemişti. Ancak kaldırmamıştı onu, hayatın acılarını daha sonra ağrıtmasın diye güçlendirmişti onu. Sevgisiyle beslediği bir zambak gibi, zarifliğini sevmişti Seungmin'in. Ona dokunduğunda heyecanla atan kalbini dinlemesini istemişti.
Evet, zambak gibiydi Seungmin bembeyazdı. Ne siyah ne gri, bembeyaz ve netti. Minho ise elbette onun aynadaki yansımasıydı ancak aynanın arka planında simsiyah bir hayat vardı ve bu beyazın parlaklığını öldürmüştü.
Kırılsa bile kanamazdı Minho'nun kalbi, insanlar kalbi kanamadığı için canı yanmıyor sanıyorlardı. Kanayan kalbin kanı durdurulabilirdi ancak kırılan bir kalbi birleştirsen de ya bir parça yerde unutulurdu ya da asla aynı görünmezdi. Ezilen kalbini bir yabancı tarafından alındığını görünce şaşırıyordu Minho, Seungmin olduğunu sanıyordu ama o yabancı daha da çiğniyordu kalbini, yaşam enerjisini sömürüyordu.
Hayatın ondan aldığı intikam onun iyice duygularını saklamasına neden olmuştu.
Duygularını sadece Seungmin'e göstermek için saklamıştı yıllarca, gerçekleri Seungmin'e anlattığında ise korkarak uzatmıştı kalbini onun ellerine. Kırmasından, dudaklarını sırf onun duygularıyla oynamak için öpmesinden korktu.
Şuanda da korkuyordu, 1 haftadır gelmeyen Seungmin'i yine yıllarca beklemekten korkuyordu. Fakat Seungmin hemen duvarların arkasında dolu gözlerle Yeji'nin camı açmasını bekliyordu.
"Hah sonunda," diye sevindi Yeji, elleri titreyen Seungmin'in omzuna dokundu. "Sakin ol içeride, gerekirse bağır. Chan hemen arkandan gelir"
Başını salladı, ardından sağ bacağını içeri atarak kendini sallandırdı. İçeriye geçtiği an pislikten dolayı yüzünü buruşturmuş, merdivenleri titreyen bacaklarını zorlayarak çıkmıştı. Çatı katında tek bir oda vardı, kapıya uzattı elini. Kapıyı açacağı sırada kilitli olduğunu farketmiş gülümseyen yüzü düşmüştü. "Minho" dedi. İçeriden gelen bitkin inleme onu titretmiş, anahtar aramıştı.
"Tanrım yardım et yalvarırım" dedi ağlamaklı bir şekilde. Sonunda paslanmış bir anahtarı merdivenin köşesinde gördüğünde heyecanla aldı onu yerden, tam kapıyı açacağı sırada aşağıdan gelen seslerle kendini kenara atmış, telefonundan hemen Chan'ı aramıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vâvelya |2min
FanfictionO çocuk duygusuzun teki, ağlamıyor bile. Ama gözleri, gözleri çok şey anlatıyor, içindeki çığlıkları görebiliyorum. Texting, düz yazı #1seung 「18.07.24」 #1leebit 「23.07.24」 #1stray 「07.09.24」