Geçmişi silmek her ne kadar cazip gelse de düzeltmeye çalışmak insanın omzuna hayatın acılarını atardı. Unutsa bile yüzüne vururdu her şeyi günün birinde; acı, ateşmiş gibi yakardı tüm vücudunu.
Günah işlememiş olduğunu düşünsen bile öyle tabir kullanırdı. Annesi ve babasının ilk günahıydı, annesi onu sevse bile sorumluluk almak istememişti komutan, acemi askerini günün birinde hiç beklemediği zaman vurmak için geriye savurup terketti onu.
Başını hafifçe kaldırdı, karanlık odada korkuyla küçük bir çocukmuşcusuna dizlerini kendine çekti. Karanlık bir odada doğmuştu, altı yaşına kadar karanlık odada büyümüştü. Korkmuştu annesi olmadığı zaman, pencereye çıkabilme cesareti gösterdiği an tırmanmıştı oraya, aklı ermemişti.
Bahçede annesinin elinden tutup yürümeye çalışan bebeği gördüğünde nedenini bilmediği şekilde kıskanmıştı annesini. 3,5 yaşındaydı, anlayamamıştı o bebeğin kim olduğunu.
Kıskançlık o gün kaplamıştı içini, kendisi o çimlerin arasında koşamazken o bebeğin ilk adımlarını orada attığını görmesi kalbini kırmıştı.
Sonradan, o halen karanlıktan korkarken annesi daha çok oynamıştı o çocukla bu yüzden annesine küsmüş, izlememişti bir daha.
Sonra büyüdü o çocuk, yumuşak saçlarında annesinin okşaması hoşuna gitti. Evin hanımına aşıktı annesi, öyle güzel anlatıyordu ki kadını sevmişti o da. "Anne kadın-kadın'a aşk olur mu?" Diye sordu. Olur, dedi annesi. Aşkın cinsiyetinin olmadığını öğretti.
Hemen gözünün önünde oyun oynayan, dizlerinin yarası eksik olmayan 4 yaşındaki çocuğa aşık oldu. İkisi de yapayalnızdı, birbirlerine ihtiyaçları vardı ancak ikisi de anlamayacak kadar küçüklerdi. Ve ne yazık ki Seungmin bodrumdaki o karanlığın kim olduğunu bilmiyordu.
Ölüyordu Minho, gerçekten ölüyordu. Acı çığlıkları canı yandığı içindi, fakat evin beyi annesini kaybettiği için olduğunu sanıyordu. İçi çökmüş karnına ağır bir ansiklopediyi koyarak açlığını bastırıyordu. "Yardım edin!" Diyordu acıyla. Yalvarıyordu küçücük çocuk, oyun oynaması açık hava görmesi gerekirken üst sınıf insanlara yalvarıyordu.
Onu uyutmaya gelen bebeği için susuyordu sırf, anlattığı hikayeleri dinliyordu çaresizce. Uyuyormuş gibi yapıyordu gitmesi için, uyusun uykusunu alsın istiyordu küçücük kalbiyle. Yeni bir güne hiç bir şey olmamış gibi uyansın, bahçede en azından koşuşturan bedenin gölgesini görmek istiyordu. Daha az çıkan sesi ile bitkin vücudu kaldırmıyordu artık, direnci kalmamıştı açlıktan. Annesi gittiğinden beri kendi kendine koşuşturan bedenin gölgesini seyrediyordu.
Ölmeyi düşündü 6 yaşındaki çocuk, kalbi yavaşlamıştı, hissediyordu bunu. Hıçkıramayacak kadar bitkin, ölecek kadar yorgundu.
O gece geldi Seungmin yine, konuştu heyecanlı heyecanlı. Zar zor gülümseyerek dinledi oğlanı Minho. "Kayanlık!" Dedi neşeli ses. "Bugün koşunca kalbim çok hızlı attı! Keşke dinleyebilsen kalbimi, senin yüzünü bile göymüyoyum ama olsun"
Yerinden doğruldu küçük Minho, bacaklarında güç bulup tırmanmak istedi pencereye. İlk defa bu kadar yakındı Seungmin ona; minik kalbine dokunmak, hissetmek istiyordu. İçi titriyordu ona her dokunma düşüncesi aklına geldiğinde. O açık renkli saçlarını okşamak istiyordu. Kulağını kalbine koyup dinlemek istiyordu o güzel melodiyi, konuşmak istiyordu onunla.
Ayağa kalktığında başı döndü, minik elleri tutunacak duvar aradı. Başını kaldırıp baygın gözlerle baktı Ay ışığının aydınlattığı yüze, gülümsedi. Her bir kısmını hafızasına katmaya çalıştı. Bacakları titriyordu. "Kim Seungmin" dedi çocuksu sesiyle. Yere yığılırken gülümsüyordu. Son kelimesi sevdiği çocuğun adı olmuştu, bilinci kapanmıştı ardından. Sadece bunu camın ötesinden izleyen Seungmin anlayamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vâvelya |2min
FanfictionO çocuk duygusuzun teki, ağlamıyor bile. Ama gözleri, gözleri çok şey anlatıyor, içindeki çığlıkları görebiliyorum. Texting, düz yazı #1seung 「18.07.24」 #1leebit 「23.07.24」 #1stray 「07.09.24」