15'

1K 110 66
                                    

𝐦𝐞𝐝𝐲𝐚|𝐑𝐡𝐞𝐚 𝐋𝐞𝐬𝐭𝐫𝐚𝐧𝐠𝐞

°

Bir oyunun içindeydik.
Sadece ikimizin oynadığı bir oyun.
Kazanan da yoktu kaybeden de.
Açıkça birbirimize meydan okuyorduk.
Ve bundan fazlasıyla keyif alıyorduk.
O beni sınıyordu.
Ben onu.
Sonuç olarak ise tek yaptığımız birbirimize dönmekti.
Ne olursa olsun.

Beni korkutan da buydu.

Tüm bunların yanında kendimi başka bir oyunun içinde daha buluyordum.
İçinde bulunduğum her şey basit bir oyundan ibaretti.
Değil mi?
Ben ise sadece tarafsız kalıyor, uyum sağlıyordum. Ne kadar yapabilirsem o kadar deniyordum.
Kendi içimde biliyordum, oyunun kurallarının da değişeceğini.
Belki de değiştirebileceğimi?

"Doğum gününe birkaç gün kaldı Rhea!" James ve Sirius içeri ellerinde bir konfeti patlatarak girdiklerinde, düşüncelerimden sıyrılarak ve irkilerek onlara döndüm.
Nereden biliyorlardı?
Ve bu erken kutlamanın nedeni neydi?
Gözlerimi kırpıştırdım ve bana doğru gülerek yaklaşmalarını izledim.

"Teşekkür ederim." Mırıldandığımda Sirius oturduğum sandalyeyi döndürdü ve sesini yükselt. "Biraz neşelensene Rhea! Başım döndüğünde durması için koluna vurdum. Dramatik birkaç ses çıkardı.

"Muhtemelen şuan bize o delici bakışlarını atarak doğum gününü nereden öğrendiğimizi sorguluyorsun." James kıkırdadığında kaşlarımı kaldırdım. Baba olmak onu zeki yapmış olmalıydı ki aksi takdirde bunu asla anlamazdı. "Bakanlıkta her büyücü ve cadı hakkında bilgi vardır Rhea." Sirius göz kırptığında bu bilmiş haline gözlerimi devirdim.

"Lily doğum gününü bizim evimizde kutlamayı düşündü." James'in sözleri üzerine duraksadım. Bunu istememiştim bile. "Buna gerek yok James." Sözüm bittiği anda gözlerini devirdi ve atıldı.
"Sorun yine annen mi Rhea?" Sessiz kaldım. O günkü sadece basit bir yalandı. Annemi umursamıyordum bile.

"İstersen senin için onu kaçırabilirim." Sirius bana göz kırptığında kıkırdadım. Ah, keşke bunu yapsaydı ve beni büyük bir beladan kurtarsaydı.
"Bu sefer kaçamazsın ve geliyorsun Rhea. Yoksa Lily başımın etini yiyecek." Sonlara doğru sesi kısıldığında bu hallerinin oldukça komik olduğunu fark ettim. "Peki."

"Ölüm yiyenler!"
Seherbazlık bürosuna bir adam bağırarak girdiğinde asamı elime aldım. Ölüm yiyenler mi?
Adam aniden olduğu yere düştüğünde bir kadın çığlığı duyuldu. Daha sonra bağırışlar.
"Siktir!" Sirius mırıldandı.
Ah, yine Tom'un işleri.
Yere düşen adama yaklaştığımda yerdeki kan izlerine baktım. Nefes de almıyordu. "Ölmüş."

James'in gözleri büyüdüğünde asasını daha çok sıktı ve yürümeye başladı.
Kendini tehlikenin içine attığının farkında bile değildi. Sirius da hızlı adımlarla peşinden gitti. Yerdeki adamın ölüsüne son bir bakış attığımda topuklu ayakkabılarıma bulaşan kan izlerine göz gezdirdim.
Lânet şey.

Alt kata indiğimde etraftaki karmaşaya bakındım. Hayır, bu bir savaş değildi. Öyle olsaydı etraf çok daha kötü bir hâlde olurdu. Bu yalnızca bir güç gösterisiydi. Ya da açıkça bir tehdit.
Karanlık Lord'un fazlasıyla güçlendiğinin bir habercisiydi.

Yalnızca birkaç ölüm yiyen etrafı dağıtıyor ve görevlilere zarar veriyorlardı.
Ama bu bile bakanlığın alarma geçmesini sağlamıştı.
Karanlık duvarların arkasından olanları izlerken asamı cebime koymuştum bile.
O an fark ettiğim tek bir şey vardı.

Ortalığın karışması, yaralananlar, ölenler...
Hiçbiri umurumda değildi.
Ve tüm bunları engellemek için tek bir şey bile yapmamıştım.

𝐅𝐥𝐚𝐰𝐥𝐞𝐬𝐬 [𝐓𝐨𝐦 𝐑𝐢𝐝𝐝𝐥𝐞]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin