💪🏻

150 22 1
                                    

Bundan önceki '✊🏻' isimli bölümü okuyup oylamayı unutmayın. Gece üçte attım🫢 Bölüm atlamamaya dikkat edin🎀

Birlikte korumaların arasından ilerlemiş, bir kapının önünde durmuştuk. Korumalardan biri kapıyı tıklattı, içeriden gelen 'Gir!' sesi ile kapıyı açtı ve geçmemiz için izin verdi.

Elimi sıkıca tutan arkadaşım ile içeriye girdik. Koltuğunda oturup bilgisayarına bakan adamın bakışları bize döndü. Gülümsedi. Babacan bir gülümseme denebilirdi belki ama onun yıllardır bize yapılanlara göz yumması yüzünden hiç samimi gelmemişti.

"Küçük civcivim, sevimli tavşanım, oğullarım. Sonunda babanıza döneceğinizi biliyordum." dedi yerinden kalkmaya tenezzül dâhi etmeyerek. Önündeki koltukları gösterdi, "Gelin oturun, ayakta kaldınız."

Yüzümü buruşturup koltuğa yöneldim. Şuan bu teklif hiç de fena gelmemişti. Jimin'de karşımdaki koltuğa oturdu. Bakışlarımız önce birbirimize sonra Bay Lee'ye döndü. Bilgisayarında işleriyle ilgileniyordu.

Onun babalığı bu kadardı işte, ne bekleyebilirdik ki? Bizim gerçek ailemiz dâhi bizi bırakmıştı, bu aptal adamdan beklemiyorduk sevgiyi.

"Baba," dedi Jimin. Kendisine böyle seslenmemizi isterdi. Yoksa kızardı. Bakışlarını kaldırdı. Jimin'e bakarak gülümsedi ve devam etmesini isteyerek kafasını aşağı yukarı salladı.

"Bize kızgın değil misin?"

Bay Lee şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Ne için, oğlum?" dedi sakince.

Jimin gergince bana baktı. Göz göze gelince gözlerimi açıp kapattım. Ben devraldım konuşmayı, bakışlarım bizi izleyen adama döndü. "Hani melezlerle birlikte kaçtık ya?" dedim soru sorarcasına.

Jimin'in, avucunu alnına vurduğunu gördüm göz ucuyla, yine de fazla takmadan Bay Lee'ye bakmaya devam ettim. Yüzünde mimik kıpırdamadı. Bilgisayarına geri döndü.

Cevap vermeyeceğini düşünmüştüm ki konuştu, "Hayır. Bazıları öldü, bazılarını geri aldık." Göz ucuyla bana baktı. "Bazıları kayıp."

Şaşırmış gibi kaşlarımı kaldırdım. "Kimler?" dedim meraklı gözükmeye çalışarak.

"Emin değiliz. Ama sizin dışınızda beş kişi daha kayıp, onları hiç gördünüz mü?"

"Hayır. Nerede görebiliriz ki?" dedim omuz silkip dudaklarımı büzerek.

Jimin devraldı konuşmayı hemen, "Baba," dedi. Gözleri dolu doluydu. "Sarılabilir miyiz?"

Şaşkınca ona baktım. Bu sırada Bay Lee gülümsedi. "Sarılmak mı? Büyüdün artık, Jimin. On sekiz yaşını çoktan geçtin." dedi umursamazca. Kaşlarımı çattım.

Jimin kafasını aşağı eğdi. "Haklısın, baba." dedi mırıltıyla. Gerçekten üzülmüş görünüyordu. Ve onun üzülmesine dayanamadığımı en iyi kendisi biliyordu.

Sanırım bu yüzdendir ki ayağımın ucunda bir dokunuş hissettim. Ayağını ayağıma dokundurmuştu. Yaptığına karışmamı istemiyordu.

Bay Lee ona baktı. Derin bir nefes verdi. Koltuğundan yavaşça -ağır çekimde- kalktı. "Gel, gel minik civcivim." dedi kollarını iki yana açarak.

Jimin heyecanlı bir çocuk gibi ona baktı. Dolu gözleriyle kıkırdayarak kalktı. Hızlıca masanın etrafını dolanarak kollarını açan adamın kolları arasına girdi. Jimin hep böyleydi. Sarılmayı severdi.

Jimin, bir çocuk edasıyla adama sarıldı. Bay Lee de ona sarıldı. Jimin, Bay Lee'nin çenesine anca geliyordu. Gerçekten de minicik duruyordu. Ama sorun o değildi. Adam dev gibiydi.

Melez Denekler Tae-KookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin