on dört

4 1 0
                                    

¶

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Küçükken annem beni çok severdi. Bu yüzden bir babanın eksikliğini hissetmemi istememişti. Yani bana böyle söylemişti. Ve bu nedenle Ebrar'ın babasıyla evlenmişti. Büyüdükçe annemin neden böyle bir şey yaptığını daha çok sorgular olmuştum çünkü Ferman Avcı beni sevmemişti.

Başlarda bunu anlamıyordum. Davranışlarını, aldığı hediyeleri beni sevdiği için sanıyordum. Oysa hepsi annemin gözüne girebilmek için yaptığını ergenlik zamanlarımda fark etmiştim. Ebrar'a gösterdiği sevgi gerçek sevgiyken beni sadece anneme ulaşmak için bir köprü olarak kullanıyordu. İlk kez sevginin karşılıklı olduğunu burda anlamıştım.

Annem, Ferman Avcı'yı ise parası için sevmişti. Sürekli kendine, bana, ablama ve Uzay'a bir şeyler alırdı. O kadar çok severdi ki alışveriş yapmayı Uzay genelde bakıcısı ve benimle büyümüştü.

Sonra ben biraz daha büyüdüğümde annemin beni babama benzediğim için sevdiğini fark etmiştim. Sürekli öz babamdan bahsediyordu, ona ne kadar benzediğimden. Yüzüme bakıp iç çekiyor, bazı davranışlarım ona babamı hatırlatıyordu. İşte ben o zaman tekrar anlamıştım ki sevilmek için bir nedene ihtiyacım vardı. İnsanlar beni severken bir amacı vardı.

Şimdi de Baras beni sevdiğini söylüyor, değer veriyormuş gibi davranıyordu. Ancak onun da bir amacı vardı. Devleti kurtarmalıydı. Bunun için ben lazımdım. Alkın, Fener, Bulut, Ceylin, Çınar ve Umut lazımdı. Onları ben bir araya getirmiştim ve yıllar sonra yine de bana güveniyorlardı. Baras için onlar ile arasında bir köprüydüm.

"Nerdeydin tüm gün? Aradım aradım, açmadın."

Yaklaşık beş dakika önce eve gelmiştim. Sonbaharda olduğumuz için saat sekize gelmesine rağmen hava kararmıştı. İkinci kattaki oturma odasına çıkmıştım ve odada sadece Ebrar vardı, cam sehpanın üstündeki dergilere bakıyordu.

"İşlerim vardı." dedim ablama ve kendimi krem koltuğa attım.

"Ne işi?"

"Önemli bir şey değil."

"Hazal babam gibi mafyacılık oyunları oynamıyorsun öyle değil mi!?"

Gözlerimi devirdim. Mafyacılık oyunu nasıl bir küçümsemeydi öyle. Benim yaptığım işler kesinlikle daha güzel bir adlandırma hak ediyordu.

"Hayır, bugün kendini mafya sananlarla uğraşmadım."

Gözlerini kocaman açtığında içimden bir of çektim. Umarım bu olayı başımı ağrıtmak için kullanmaya kalkışmazdı. Babamızı bu kadar kolay unutabildiyse beni de umursamamalıydı.

"Ciddi olmazsın Hazal!"

"Gayet ciddiyim Ebrar."

"Ne oluyor?" diyerek içeri girdi Fener. Beyaz, baskılı bir crop ve siyah pileli bir etek giymişti. Kısa sarı saçlarını salmıştı. Oldukça tatlı görünüyordu.

YakalamacaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin