¶
"Efendim, sizden on dakika önce sizi merak edip aramaya çıktılar. Nereye gittiklerini bilmiyorum ama Ebrar Hanım'ın 'babamın evine gidiyorum' dediğini duydum."
Seslice birkaç küfür savurdum. Canum ablam başına bela almak istiyordu anlaşılan. Salondan çıkıp merdivenlere yöneldim ve trabzanlardan tutunarak ikişer ikişer aşağı inmeye başladım. Aşağı iner inmez kapıya koştum ve evden çıktım. "Çabuk arabamı geri getirin!"
Vale koşarak uzaklaştı. Telefonumu çıkartıp Baras'dan gelen mesajlara girdim. Sürekli nerde olduğumu sormuştu ve almam gereken cezalarımın biriktiğini. Görüldü atıp Ebrar'ın mesajlarına girdim, o da sürekli nerede olduğumu sormuştu ve daha fazla bekleyemeyip Alkın ile üvey babamın evinde gideceğini yazmıştı.
Arabamın gelmesiyle Ebrar'ın mesajlarına da görüldü attım ve arabaya biner binmez son gaz yalının bahçesinden çıktım. Üvey babamın evine gidiyordum ve İstanbul trafiği yüzünden anca kırk beş dakika da varırdım. Şu an trafik olmadığı için gazı kökledim.
Otuz beş dakika sonra eve vardığımda korumalar kapıları hızlıca açtı, arabayı orta yere park ettim ve eve doğru ilerledim. Birkaç adım attıktan sonra Ebrar'ın kırmızı mini Cooper arabasını görmem ile eve doğru koştum. Geçen sefer ki gibi kapıyı çalmama gerek olmadan görevli kapıyı açtı. Adımlarımın hızını düşürüp sakin bir şekilde salondan gelen seslerle oraya doğru yürümeye başladım. Salonda Alkın ve Ebrar sinirli bir şekilde konuşuyorlardı.
"Ne oluyor?" dedim ve içeriye girdim. Herkes susup bana döndüğünde benim kaşlarım çoktan çatılmış olayları anlamaya çalıyordum.
Babam üçlü koltuğun ortasına arkasına yaslanmış rahat bir şekilde oturuyordu. Tam karşısında ayakta ablam parmağını tehdit eder gibi sallıyor bir şeyler söylüyordu. Ablamın hemen arkasında ise Alkın eli kumaş pantolonunun cebinde rahat bit şekilde ablama güven sağlıyordu.
"Hazal!"
Ablam koşup sarıldığında karşılık vermedim. Birilerine sarılmayı uzun zaman önce bırakmıştım. Sarılmadığımı fark edince benden ayrıldı.
"Sabahtan beri neredesin sen!? Ne kadar merak ettik! Düşüncesizce davranmayı bırakmalısın!"
"Tamam."
"Ne?"
"Tamam, dedim Ebrar. Şimdi eve gidiyoruz, hadi."
Ebrar önce şaşkın bir şekilde baktı, ardından yüz hatları gerildi. Yüzümün yana doğru kaymasıyla gözlerimi kapattım. Bana tokat atmıştı. Yanağımdaki ve gözlerimdeki yanma geçince yüzümü kaldırıp gözlerimi gözlerine sabitledim.
"Şovun bittiyse eğer eve gitmeniz lazım. Dışarı çıkın ve gidin."
Ablam hâlâ ben de bir etki bırakamadığı için sinirle ufak bir çığlık attı. Ardından topuklu ayakkabısıyla 'tak tak' sesleri çıkararak çekip gitti, çok sevgili enişteciğimde onun peşinden.
Tepkisizlik en büyük tepkiydi. İnsanlar karşısındakinden bir geri dönüt alamadıkça tekrar tekrar dener bir cevap almaya çalışırdı. Bir süre sonra ise artık katlanılmaz bir bekleyiş olur ve kafayı yerdin.
"İnsanları kudurtmaktan zevk alıyorsun, aynı öldürmekten zevk aldığın gibi."
"Evet." dedim. Evde görevliler, o ve ben vardım. Görevlileri sıkıntı etmediği için benimle rahat rahat konuşuyordu. "Ama bu seni ne kadar alakadar eder?"
"Seri katilsin sen."
"Senin yaptığın kadar kötü değil. Pis işlerine son verme işi nasıl gidiyor?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yakalamaca
Ficção Geral"Ne yapmam lazım?" "Tek yapman gereken mumu devirmek. Sonra her yer aydınlık olacak." Dediğini yaptım. Mumu devirdim. Ateş kendi etrafından başlayarak yayılmaya başladığında sevinmeye başlamıştım. Ta ki her yer yanana kadar. Alevlerin ortasında tek...