Keyifli okumalar...
Peggy'nin anlatımıyla devam ediyoruz...
~1941
Saatlerce harcanılan çaba sonucunda Steve'e ulaşmayı başarmıştık. Doktor Zola ve onun efendisi Red skull'u yenmeyi başarmıştı. Şehirlere atılacak bombaları durdurmuştu. Heyecanlı bir ses tonuyla telsize yaklaştım. "Steve, gemiyi buraya döndür. İniş izni verildi." yanımda ki komutana çevirdim başımı, ilişkimizi biliyordu. Bu gece beraber akşam yemeği yiyecektik. Sesini duyduğumda heyecanım ikiye katlanmıştı. "Peggy.." cevapladım. "Evet?" nefes nefese konuşuyordu. "Sanırım bu akşam 8'e yetişemeyeceğim." komutana baktığımda çoktan gitmiş olduğunu gördüm. "Tamam, sen yeterki gel." Derin bir nefes alıp dudaklarımı birbirine bastırdım. "Peggy bu şey, bozuldu. Buzullara doğru gidiyorum.." Yutkundum, gözlerim dolmaya başlamıştı. "Steve.." Hızlı nefes alışverişlerini duyabiliyordum. "Peggy, haftaya Yeni açılan kafeye gitmeye ne dersin?" az sonra ölmeyecekmiş gibi konuşuyordu. Gözlerimin dolduğunu hissedebiliyordum. "Olur. Saat sekize hazır ol. Bir dakika bile gecikirsen bozuşuruz." cümlenin sonuna doğru sesim titremeye başlamıştı. Sanki yanımda nefes alıyordu. "Sorun değil, Peggy.." akan göz yaşlarıma engel olamamıştım. Ağladığımı anlamıştı. "Seni seviyor-" kulağıma dolan ağır çarpışma sesi bacaklarımın çözülmesine sebep olmuştu. Bağlı olduğu kablodan sarkan telsizden cızırtılar yükseliyordu..
Birkaç ay sonra..
Howard'ın evinde kalıyordum, Steve kendini feda ettiğinden beri. Howard Cassie'nin vefatından beri evden çıkmamıştı. Ağır depresyona girmişti. Cassie'nin vefatından yaklaşık 7 ay geçmişti. Sürekli Howard ile beraberdik. İkimizde boşlukları birbirimizle doldurmaya çalışıyorduk. Yanımda oturuyordu, gömleğinin birkaç düğmesi açıktı. Saçları uzamıştı ve kestirmemişti. Elindeki paltoya bakıyordu dolu gözlerle. Sağ elinde tuttuğu ağzına kadar dolu şarap kadehi, sol elinde tuttuğu kardeşinin Paltosu.. Kadehini yudumladı, arkasına yaslandı ve o günden beri yanından ayırmadığı paltosunun kokusunu içine çekti. Paltonun içinde duran cam parçasında Cassie'nin parmak izini bulmuştuk. Hydradan ölüm raporunu almıştık. Kan kaybından ölmüştü, ne olduğunu bilmiyorduk ikimizde. Nasıl acı çektiğini, neden acı çektiğini.. Howard paltoyu yanına koydu. Kadehini başına dikti. Kadehi doldurmak için şişeye uzadığında ona engel oldum. "Yapma, Howard.." yüzüme bakmamıştı bile. Her geçen gün çektiği acı ikiye katlanıyordu. "O böyle olmanı istemezdi. Hayatına devam etmeni isterdi." duraksadı, başını yavaşça bana çevirdi. Gözlerini benden ayırmadan gülmeye başladı.
Cassie öldüğünden beri neye sinirlense kahkaha patlatırdı. Aynı takıntının Cassie'de de olduğunu biliyordum. Gülerek konuşmaya çalıştı. "Hayatıma devam etmemi istermiş.." bazen ani sinirleri olsada onun içini bildiğim için alttan alıyordum. Hem Steve'i hemde Cassie'yi kaybetmek ikimizede ağır geliyordu. Dayanacak gücümüz kalmamıştı.
Elimdeki kadehi önümüzdeki sehpaya koydum. Yüzünü avuçlarım içine aldım. "O hala burada, kalbinde. Biliyorum ağır geliyor ama kendi üstüne çok gidiyorsun Howard.. Seni böyle görmeye dayanamıyorum, eğer o olsaydı oda dayanamazdı. Lütfen.. Dışarı çıkmayalı aylar oldu, hayata devam etmen lazım çünkü maalesef lanet olası zaman işliyor." gözleri kızarmıştı, benimde gözlerim kızarıyordu. Gözünden akan yaşları baş parmağımla sildim, ona sıkıca sarıldım. Sarıldığım anda ağlamaya başladı, Cassie'ye çok ihtiyacı vardı..
Koltukta uyuya kaldığında kadehleri ve şişeyi kaldırdım. Üzerine bir battaniye örttüm. Beli tutulmasın diye elimden geleni yapmıştım. Üzerini örtdüğümde bana yaptığı odaya gidecektim ki elimi tuttu.. "Peggy.."
Uykulu sesiyle mırıldanıyordu. "Hadi kadehleri getir. Cassie'yi ara içip dertleşelim." içimden gelen ağlama isteğini geri çevirdim. Yutkundum, onu uyandırmadan fısıldayarak konuştum. "Tamam, Cassie'yi ararım. Geldiğinde seni uyandırırım, tamam mı?" içimden hıçkıra hıçkıra ağlamak geliyordu. Cassie'yi çok özlemiştim. Onunla dertleşmeyi çok özlemiştim. Steve'i çok özlemiştim. Onu öpmeyi özlemiştim, sıcak kokusunu içime çekmeyi çok özlemiştim. Emindim. Şimdi ikiside bizi izliyorlardı.. Howard yavaşça elimi bıraktı. Yüzüne düşün saçlarını yüzünden çektim. Önüme dönüp merdivenlere doğru yöneldim. Odaya çıktığımda dolaptan pijamalarımı giyip telefonu aldım, Cassie'nin Ev telefonunu arıyordum. O telefon aylardır çalıyordu, her aradığımda içimde 'belki açar' umudu doğuyordu, ama hiç açmamıştı, açamayacaktı. Mesaj bırakma kısmına geldiğinde konuşmaya başladım. "Bugün Howard gene Paltonu koklayarak uyudu, arada bana senin isminle sesleniyor.. Cassie.. Balım, güzelim benim. Seni çok özledim.." mesaj süresinin bittiğini bildiren bip sesiyle telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Derin bir nefes aldım, kendimi yatağa bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
WRONG MEMORIES || BUCKY BARNES 🦾
FanfictionBelirsizliğin içinde kaybolmuş bir askerenin yoluna ışık olan Cassie, imkansız bir aşkın içine düşeceğinden habersizdir.