Hande ve Saliha, denizin kıyısında yan yana oturmuş, sessizliğin içinde kaybolmuşlardı. Dalgaların kıyıya vurdukça çıkardığı hafif hışırtı, geceyi doldururken ikisi de derin düşüncelere dalmıştı. Saliha, Hande'nin yanında oturmasına şaşırmış, bir yandan da huzursuz hissetmişti. Bu beklenmedik yakınlık, içinde garip bir duygu uyandırıyordu.
Bir süre sonra Saliha, gözlerini denizin huzur veren manzarasından ayırıp Hande'ye doğru döndü. Sesi alçak, neredeyse fısıltı gibi çıkarken, "Neden burada duruyorsun?" diye sordu.
Hande, bu soruyla birlikte bir an duraksadı. Saliha'nın sorusu onu şaşırtmıştı. Birkaç saniye göz göze geldiler, ardından Hande, omuzlarını hafifçe silkti. "Ne?" diye cevap verdi, sanki anlamamış gibi. Ama Hande, Saliha'nın ne demek istediğini çok iyi biliyordu.
Saliha, gözlerini Hande'nin bakışlarından kaçırmadan devam etti. "Neden yanımdasın? Neden benimle burada oturuyorsun? Yarın antrenmanın var. Daha önemli işlerin yok mu?"
Hande, sorular karşısında hafif bir gülümsemeyle omuzlarını tekrar silkti, ama bu seferki omuz silkişinde daha rahat, çapkınca bir hava vardı. "Seninle ilgili değil," dedi alaycı bir tonla. "Sadece denizi seviyorum."
Saliha, Hande'nin bu tavrına rağmen, dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. İçinde taşıdığı tüm o ağırlığa rağmen, Hande'nin bu rahat tavrı, ona bir anlık olsun hafifleme hissi vermişti. Gözlerini tekrar denize çevirip, yakamozların dansını izlerken buruk bir şekilde gülümsedi. "Teşekkür ederim," dedi alçak bir sesle, gerçekten minnettar olduğunu gösteren bir tonda.
Hande, Saliha'nın bu içten teşekkürünü duyduğunda, ne diyeceğini bilemedi. Sadece derin bir nefes alıp başını eğdi. Sessizlik yine aralarına yerleşti, ama bu sefer rahatsız edici değil, aksine huzur verici bir sessizlikti. İkisi de hiçbir şey söylemeden, yakamozları izlemeye devam etti. Deniz, geceyi ve onların içindeki karmaşayı yatıştırıyordu.
Gece giderek serinliyordu. Sahildeki rüzgar, denizden gelen serinlikle birlikte Saliha'nın ince tenine değdiğinde, istemsizce titredi. Hande, yanındaki kızın bu hafif titremesini fark etti. Sessizliğin içinde Saliha'yı izlerken, onun bu kırılgan hali Hande'nin içine dokundu. Onu bu şekilde görmeye alışık değildi; güçlü ve ayakta durabilen biri olarak tanımıştı onu, ama şimdi, deniz kıyısında yalnızlığına sarınmış gibiydi. Bir süre daha sessizlik devam etti. Ancak hava serinlemeye başlamıştı ve Hande, Saliha'nın hafifçe titrediğini fark etti. Yavaşça Saliha'ya eğildi. "Artık gidelim istersen," dedi, sesi nazikti. "Hava serinledi, üşüyorsun."
Saliha önce karşı çıktı. "İyiyim, burada kalmak istiyorum," dedi, ama titremesi durmuyordu.
Hande, Saliha'nın inatçılığını anlayışla karşıladı ama pes etmedi. "Lütfen, Saliha. Hadi, kalkalım. Daha fazla burada kalmak sana iyi gelmez."
Saliha sonunda iç çekerek kabul etti. Yavaşça ayağa kalktı ama başındaki ağrıdan dolayı hafifçe sendeledi. Hande hemen onun koluna sarıldı, endişeyle ona baktı. "Seni eve kadar götüreyim," dedi, sesi kararlıydı. "Yoksa içim rahat etmez."
Saliha başını salladı, "Gerek yok, ben yürüyebilirim," dedi, ama Hande'nin bakışlarındaki kararlılık karşısında daha fazla direnemedi. "Tamam, ama gerçekten gerek yoktu," diye ekledi.
Hande, Saliha'nın bisikletini aldı ve arabasının arkasına yerleştirdi. Ardından ikisi de arabaya bindiler. Hande, aralarındaki sessizliğin rahatsız edici olduğunu hissediyordu ve bu yüzden bir şeyler söylemek istedi. "Bu araba benim değil, aslında," dedi, biraz çekinerek. "Annemler burada yaşıyor. Akşam onların yanından kampa geçerken aldım. Yoksa kampa arabayla gelmiyorum."