Üç gün sonra...
Saliha, hastanedeki tedaviden sonra hızla iyileşmişti. Yarası kapanmış, bedeni toparlanmaya başlamıştı. Ancak içindeki duygusal yara, Elif'e karşı koyduğu o ince mesafe hâlâ yerindeydi. Vurulduğundan ve annesini kaybettiğinden beri, Elif'i her görüşünde zihninde annesi canlanıyordu. O nedenle, aralarındaki o sıcak bağ eski günlerdeki kadar güçlü değildi. Saliha, Elif'le konuşurken bile kendini hep bir adım geride tutuyordu.
O sabah, Hande ile terasta oturmuş, kahvelerini yudumlarken, esen rüzgarla birlikte denizin kokusunu içlerine çekiyorlardı. Saliha, düşüncelere dalmıştı. Hande ise, sessizce onu izliyordu; Saliha'nın içinde bir şeylerin hâlâ kırılgan olduğunu biliyordu.
O sırada kapı çaldı. Saliha, kapıya doğru bakarken, içinden gelen bir huzursuzluk dalgasını bastırmaya çalıştı. Kapı çalarken, Elif'in gelmiş olabileceğini hissetmişti. Hızla toparlanıp saçlarını düzeltmeye çalıştı, kollarını fark etmeden göğsünde kavuşturdu. Hande, bir şey demeden ona baktı ve ardından kapıya doğru yöneldi. Kapıyı açar açmaz, tahmin ettiği gibi Elif içeri girdi.
Elif'in yüzü, ablasını görünce bir nebze olsun aydınlandı. Hızla Saliha'ya sarıldı, onu sımsıkı kucakladı.
"Abla..."
Ancak Saliha, Elif'in bu içten sarılışına tamamen karşılık veremedi. Hafifçe sarıldı ama o derin, samimi kucaklaşma beklenenden biraz soğuktu. Elif bunu fark etmiş gibiydi ama bir şey söylemedi.
Saliha ise Elif'e karşılık verirken içinde beliren suçluluk duygusunu bastırmaya çalışıyordu. O mesafeyi hissetmesine rağmen, yine de kardeşine bir şey belli etmemek için zorlanıyordu.
"Hoş geldin,"
Hande, bu soğukluğu hemen fark etti ve iki kardeşi yalnız bırakmanın en doğru hareket olacağını düşündü. Birden telefonunu çıkardı ve ekrana bakarak sanki acil bir mesaj gelmiş gibi yaparak.
"Bana işim çıktı, hemen gitmem gerekiyor,"
Saliha, Hande'nin aslında bu bahaneyle onları yalnız bırakmak istediğini anlamıştı, ama üzerinde durmadı. Gözleriyle Hande'ye teşekkür eder gibi baktı.
"Elif, ablanla rahat rahat vakit geçirin. Ben daha sonra gelirim,"
Hande ve Saliha'ya derin bir bakış atarak kapıya yöneldi. Saliha, Hande'nin bu düşünceli tavrını görmezden gelemedi. Kapıya kadar onu geçirmeye karar verdi. Hande tam çıkmak üzereyken Saliha arkasından yetişti ve onu hafifçe kendine çekti. Dudaklarına kısa bir öpücük kondurdu, ardından kulağına eğilip hafif bir gülümsemeyle fısıldadı:
"Bu yaptığının hesabını akşama vereceksin, Hande Hanım."
"Sabırsızlıkla bekliyorum."
Hande, Saliha'nın bu tavrı karşısında gülümsedi, ama bir şey söylemeden sessizce kapıdan çıktı. Saliha, derin bir nefes alarak kapıyı kapattı ve ardından tekrar Elif'in yanına dönmek için tereddütle yürüdü.
Saliha, Hande'yi kapıdan uğurladıktan sonra, derin bir nefes aldı ve Elif'in yanına dönmek için yavaşça adım attı. Kalbindeki o eski tanıdık sıkışma hissi yeniden kendini gösterdi. Elif orada, terasta oturmuş, ellerini birleştirip önüne bakarak bekliyordu. Saliha, küçük kardeşinin yüzündeki o hüzünlü, sessiz ifadeyi fark ettiğinde içini bir suçluluk dalgası kapladı. Sessizce, Elif'in karşısındaki sandalyeye oturdu.
İkili bir süre konuşmadan oturdu. Rüzgarın yaprakları hışırdattığı, denizin uzaktan gelen hafif dalga seslerinin eşlik ettiği bu sessizlik, ikisi arasında bir köprü gibiydi ama aynı zamanda aralarındaki o görünmez duvarı da gözler önüne seriyordu. Elif, başını hafifçe kaldırıp Saliha'ya baktı. Gözlerinde yıllardır biriken endişe ve özlem vardı. O an sessizliği daha fazla sürdüremedi.
![](https://img.wattpad.com/cover/375350613-288-k162000.jpg)