İlkin, Saliha'nın peşinden hızla yürüyerek sonunda ona yetişti. Saliha'nın yanında durarak derin bir nefes aldı. "Saliha, dur lütfen. Sadece bir saniye," dedi nazikçe. Saliha ilk başta duraksadı ama sonunda İlkin'in ısrarına boyun eğip bir banka oturdu.
İlkin, Saliha'nın yüzüne dikkatle bakarken alnında hafif bir kan izi fark etti. Eli yavaşça Saliha'nın saçlarının arasına kayarken Saliha hafifçe inledi. İlkin'in gözleri büyüdü. "O şerefsizleri geberteceğim!" diye fısıldadı öfkeyle. "Arbede sırasında biri sana şişeyi patlatmış, anlaşılan," dedi, sesinde kaygıyla karışık bir öfke vardı.
Saliha, İlkin'in bu endişesini çok umursamıyordu. Gözleri karşıdan geçen bir aileye takıldı, küçük çocukların kahkahaları ve ebeveynlerinin onları neşeyle izlemeleri dikkati dağılmış gibi görünüyordu. Onlara dalgın bir şekilde bakarken, sessizce konuşmaya başladı. "O kadar özledim ki... kaygısız bir gece uyumayı... Bir gece olsun, yarın ne yapacağımı düşünmeden uyumayı..."
İlkin, Saliha'nın yüzündeki derin hüznü ve özlemi fark etti, ama bir şey demeden onu dinlemeye devam etti.
Saliha, gözlerini o aileden ayırmadan devam etti. "Ben 13 yaşımda büyüdüm... Annem artık yoktu, babam zaten baştan havlu attı. Çok sıkıldım artık... Çok yoruldum." Sesinde yorgunluk ve umutsuzluk vardı.
İlkin tam bir şey söylemek üzereyken, Saliha onu durdurdu. "Ben hiçbir zaman babam gibi ya da annem gibi olmak istemedim," diye ekledi, sesi titreyerek. "Evet, Elif'e hem anne hem baba oldum... Ama hiç zaman onlar gibi olmadım, olmak istemedim."
Gözlerinden bir yaş süzüldü. Gözyaşlarını fark ettirmemeye çalışsa da, İlkin, Saliha'nın ne kadar kırılgan olduğunu ve içindeki acıyı gördü. Bu şeylerin Saliha'ya ne kadar fazla geldiğini, artık taşıyamayacak kadar ağır olduğunu fark etti.
İlkin, yavaşça elini Saliha'nın omzuna koyarak, "Saliha, seni anlıyorum," dedi yumuşak bir sesle. "Ama yalnız değilsin. Buradayım, Elif burada. Birlikte bunu aşabiliriz." Saliha, İlkin'in bu sözlerine karşılık vermedi, sadece gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı.
İlkin, Saliha'nın gözlerindeki uzak bakışı gördü ve derin bir nefes alarak devam etti. "Birlikte bir yol bulacağız, biliyorsun değil mi? Ama biraz da yüklerini paylaşman gerekiyor," dedi yumuşak bir sesle. "Elif sana yardım etmek istiyor, ama sen onu o kadar fazla koruyorsun ki... Kendini tüketiyorsun, Saliha."
Saliha, İlkin'in bu sözlerine bir süre sessiz kaldı. Düşünceleri derinlere daldı, içindeki karmaşayı çözmeye çalışıyordu. İlkin, Saliha'nın bir şey demesini bekledi ama Saliha sadece başını öne eğip sustu.
İlkin, bu sefer tereddütsüz bir şekilde Saliha'ya doğru eğildi ve onu sıkıca sarıldı. "Her şey yoluna girecek," diye fısıldadı. Bir süre öylece durdular, Saliha'nın İlkin'in omzunda biraz olsun rahatladığını hissedebiliyordu.
Sonunda, İlkin hafifçe geri çekilip gülümseyerek, "Hadi, seni toplayalım, Saliha Hanım. Önce hastaneye, sonra da çorbacıya," dedi.
Saliha da yüzünde hafif bir gülümsemeyle, "Ama mercimek çorbası olsun," diye ekledi.
İlkin, gülerek, "Tamam, mercimek," dedi ve ikisi de gülümseyerek banktan kalkıp İlkin'in arabasına doğru ilerlediler.
----
Hastaneye vardıklarında, acil servisin ışıkları altında bekleyen birkaç kişi vardı. İlkin, Saliha'ya destek olarak içeriye girdi. Danışmaya yaklaşıp durumlarını anlatırken, hemşire onlara bir an önce beklemelerini işaret etti. Kısa bir süre sonra, genç bir doktor yanlarına gelerek Saliha'nın alnındaki yarayı kontrol etti.
