5

803 66 13
                                    

Kimse okumuyor ama ben yazmaya devam edeceğim ya 🥲

Otobüsün durmasıyla herkes gibi ayaklandım. Sırt çantamı yukarıdan alıp şapkayı kafama geçirdim. Yüzümü iyice kapatmam gerekiyordu. Son basamaktan inmemle patlayan flaşlar iyice kafamı eğdirtti. Hızlı adımlarla stadın bize ayrılan kapısından girdim. Hafif kafamı kaldırıp etrafa baktığımda basın ya da herhangi fotoğraf çeken biri yoktu. Kapıdan girdiğimde sol tarafta 'Kupalara layıksın sen Galatasaray' yazısıyla karşılaştım. Yanına Galatasaray'ın Avrupa başarılarına dair bir kaç kupa bilgisi vesaire yazıyordu.

  Biraz ilerledikten sonra sağ duvarda 'We are the best' yazıyordu. Rakip takım olduğunuzu düşündüğünüzde ilk girişte inanılmaz bir baskı hissiyatı verebilirdi. İçim kıpır kıpırdı ve nefes almak zorlaşıyordu.

Derin bir nefes verip şapkamı çıkarttım. Takım soyunma odasına girerken bende sağlık ekibine ayrılan odaya geçtim. Bülent abi ve Ömer abide dahil Fenerbahçe'nin diğer tüm sağlık ekipleri çoktan koltuklara yayılmışlardı. Kimse konuşmuyordu. Herkes gergindi ve sadece yapacakları işlere odaklanmış durumdaydılar. Sağlık çantasını açıp son kontrolleri yaptık. Omuzuma asıp odadan çıktığımda takımda çıkıyordu. Zemini görüp ısınma yapacaklardı muhtemelen.

  Adımlarımı yavaşlatıp arkalarında kaldım. Hayalini kurduğum stadın çimlerine basacaktım birazdan! Hep tribünden izlerken şimdi bizzat sahada olacaktım! Kapıya ilerledikçe sesler dahada artıyordu.

  Kapıdan çıktığım an da ışıklar gözümü aldı ve ellerimle gelen ışığı kesmeye çalıştım. Tribünlerden gelen sesleride anlayamıyordum. Tüm sesler birbirine girmişti. Kalbim 10 km koşmuş gibi atıyordu. Heyecan mı stres mi çözemiyordum. Kalbim sıkışıyordu ve midemde rahatsızlık vardı. Ne zaman böyle olsa ardından kötü bir şey oluyordu.

Birinin kolumdan tutup koşuşturarak çekmesiyle kendime gelebildim. O sırada tam yanıma su şişesinin düşmesiyle anladım. Galatasaray tribünü bize hoş geldin diyordu! Hızlı adımlarla bizim takıma ayrılan kulübeye geçtik. Sağlık çantasını bırakıp boş koltuğa oturdum. Meraklı gözlerle etrafı izliyordum. Etrafımda takımdakiler bir şeyler konuşuyorlardı fakat onlara odaklanamıyordum. Tek odağım bu atmosferdi.

  Gözlerimi ısınan futbolculara çevirdim. Farklı alanlarda, antrenörlerinin gösterdiği hareketleri yapıyordu her iki takımda. Sıkılmaya başlamıştım, artık maç başlasada kaos görseydik biraz. Uzaklardan Ferdi'nin nefes nefese bana doğru koştuğunu görmemle dikleştim.

"Aşk dolu bakışlarını biraz gizlemeye mi çalışsan acaba Ayda?" Su şişesini kafasına dikip içtikten sonra kalanını kafasından aşağı döktü. Dalga geçtiğini düşünüp güldüm ama o ciddiyetle bana bakıyordu. Diğerleride kulübeye yaklaşırken maçın başlayacağını anlayıp Ferdi'ye cevap vermeden kulübenin biraz ilerisine doğru gittim.

  Bu sıralar transfer ile uğraşıyordu ve inanılmaz gergindi. Alttan almaya çalıştıkça sürekli bana çatıyordu. Bu kadar mutsuzsan kal Fenerbahçe'de, gitme Bringhton'a! Daha kesin değildi ama muhtemelen gidecekti. Kızsamda o gidince ne yapacaktım bilmiyordum. Anons sesiyle dikleştim ve tüm stat gibi gür ses ile İstiklal Marşı'nı okudum.

Maçın 60. dakikası...
Nefesimi tutmuş ilk dakikadan beri maçı izliyordum. İki takımda sahada değil ringde gibi davranıyordu. Hakem ise önüne gelene sarı kart veriyordu. Hatta ilk yarıdan önce Galatasaray sağlık ekibi bile nasibini almıştı. Bülent abi, sürekli saha kenarından içeri giriyorlar hak ettiler desede kabullenmek istemiyordum. Futbolcuları düşüyordu ve onlarda müdahale etmek istiyorlardı ama hakem oyuna devam ettiriyordu.

  Hakemin tekrardan yan kulübeye koşmasıyla hepimiz oraya döndük. Acaba hangi futbolcu ya da personele verecekti derken Galatasaray sağlık ekibine çıkan ikinci sarı kart ve hemen ardından gösterilen kırmızı kart ile tribünler deli gibi küfür etmeye başlamıştı. Galatasaray heyetide hakeme tepki gösterirken bir kaç sarı kart daha görmüştüm. Mecbur sağlık ekibi dışarı çıkarken geri kalanlarda sakinleşmek zorunda kaldı.

"Vay anasını satayım utanmasa tribünede gösterecek kartı. Yeni yetme gibi sağa sola kaldırıyor." Cengiz koltuğundan kalkıp serzenişte bulunarak sahaya biraz daha yaklaştı. İki takımda hakemden rahatsız olmuştu. Olmamak elde değildi zaten.

  O sırada sahadan yükselen sesler ile kafamı kalabalığa çevirdim. Futbolcular tek bir yere koşarken görebilmek için iyice yaklaşıp parmak ucunda yükseldim. Galatasaray'lı bir futbolcu yerde bağırarak kıvranıyordu. Hem kendi takımından hem de Fenerbahçe'den futbolcular başında duruyordu.

  İlk müdahale için sağlık ekipleri yoktu ve ne olacak merakla bekliyordum. Okan hocayı hakeme bağırırken gördüm. Bir kaç kişi daha ekibin girebilmesi için bağırıyordu. Cenk abinin eğilmesiyle yerde yatanın forma numarasını gördüm. 53 numara Barış Alper Yılmaz. Yerde bileğini tutarak acıyla kıvranıyordu.

Etrafıma baktım, tribünler küfür yağdırıyor, Galatasaray kulübesi hakemi kendi ekipleri müdahale etsin diye ikna etmeye çalışıyordu. Bizim ekip ise merakla neler olacağını izliyordu. Derin bir nefes verdim. Fenerbahçe SK yazan oversize ceketimi düzelttim. Yerdeki sağlık çantasını elime alırken Bülent abiyle göz göze geldim. Ne yapacağımı anlamış gibi gözlerini onaylarcasına kapattı. Ondanda aldığım güçle elimdeki çantayı sıkıca tutup sahaya atlayarak 53 numaraya koştum.
 
  Tüm gözlerin bir an da üzerimde olduğunu kesilen seslerden anlamıştım. İsmail abi beni görünce futbolcuları kenara çekip benim için yer açtı. Barış'ın yanına çökerek ayak bileğini ondan kurtarıp kendime çektim. Bileğini tutup çıkık ya da kırık var mı diye kontrol ettim. Bir sorun yok gibi duruyordu. Ellerim titreyerek çantamı açtım ve buz torbasını bileğine koydum. Şişmesini önlemem gerekiyordu. Soğutucu spreyide bileğine iyice sıkıp şimdilik rahatlatmasını umdum. O sırada Barış sesini kesmiş herkes gibi beni izliyordu. Hani az önce çığlık atıyordun sen diye düşündüm.

  Uzaktan sedyeyle gelen ambulans ekiplerini görünce nefes verdim. Üstümde inanılmaz bir baskı hissediyordum. Barış Alper'i sedyeyle aldılar ve ambulansa götürdüler. Kulübeye doğru yürürken bir kaç Galatasaray'lı futbolcunun teşekkür etmesine hafifçe gülümsedim. Normalde beni heyecandan uçuracak bir şeydi ama aklımda şu an Barış Alper'in ne durumda olduğu geliyordu. Birde benim ne olacağım.

Ferdi omzumu sıkıp kolunun altına aldı. Bu onun dilinde arkandayım yanlış bir şey yapmadın demekti. Ama biliyorduk ki artık Fenerbahçe Spor Kulübü'nün bir stajyeri değildim. Ali Koç'un beni öldürecek gibi bakan yüz ifadesi ise bunu kanıtlar nitelikteydi.

Intern |B.A.Y|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin