Bu bölüm başta Osmaniyeli şehidimiz Kadir Dingil olmak üzere, bu vatan için can vermiş bütün aziz şehitlerimize ithaf edilmiştir...
"Söz konusu vatansa gerisi teferruattır..."
*Mustafa Kemal Atatürk*
Kasım 2001 - Şırnak
Eymen karakolun bahçesinde oturmuş çayını yudumlarken silah arkadaşı Bekir Boduroğlu'nu gördüğünde gülümsedi. Bekir'de tıpkı kendisi gibi Binbaşı'ydı ve birkaç gündür onu görememişti, izinliydi. "Neredesin oğlum sen kaç gündür?" diye sordu neşeyle.
Bekir gülümseyerek yanına gelip oturduğunda "Ne o devrem beni mi özledin?" diye cevap verdi.
"Ne özleyeceğim oğlum seni!" dedi Eymen, çayından bir yudum aldı. "Tabi tabi..." diyerek inanmadığını belli eden Bekir'i umursamadı. Bakışlarını bahçede gezdirdi. İçinde bir sıkıntı vardı. Neden olduğunu bilmediği bu sıkıntı günlerdir peşini bırakmıyordu. Kızını özlemişti. Küçük Melek, henüz beş yaşındaydı ve Eymen toplasa kaç gününü kızıyla geçirdiğini bulabilirdi. İçindeki sıkıntıyla birlikte Bekir'e döndü. "Senin oğlan büyüdü mü?"
Bekir, "He ya, büyümez olur mu bugüne bugün dokuz yaşında!" dediğinde Eymen keyifle kahkaha atmıştı.
"Ne kadar da büyümüş oğlum o öyle. Yarın bir gün askerliği de çıkar desene." Eymen'in bu hayatta keyif aldığı şeylerden biri de Bekir'le uğraşmaktı.
Gözlerini devirdi Bekir, "Senin kız da büyümüştür. Bakarsın yarın bir gün onun da görücüsü çıkar!" deyip kahkaha attığında kurduğu bu cümle Eymen'in hoşuna gitmemişti.
"Ne görücüsü oğlum, benim kız daha beş yaşında. Yirmi beş yılı var, evlilik için!"
Bekir gözleri ve ağzı eş zamanlı açılırken konuştu. "Çüşş! Otuz yaşında mı evlendireceksin lan kızı?" Şaşkınlığını gizleme zahmetinde bulunmuyordu.
"Evet!" dedi Eymen tok bir sesle.
"Kimse almaz oğlum o zaman. Evde kaldım diye ağlar Melek kız." dedi Bekir gülerek.
"Oğlum zaten evde kalsın diye otuz yaşında evlenmesine izin vereceğim!" dedi Eymen. Göz kırptığında Bekir sen nasıl bir adamsın lan bakışları atıyordu. Eymen bunu umursamayıp dağlara çevirdi bakışlarını. "Tabi o zamanları görebilirsek." diye sessizce fısıldadı.
"Ne?" Bekir fısıldamasına rağmen kurduğu son cümleyi duymuştu.
"Ne, ne?" diyerek cevap verdi Eymen. Bakışlarını dağlardan çekmemişti.
"Ne diyorsun oğlum?!" dedi Bekir sitemle. "Ne demek o zamanları görebilirsek?!"
"Şehit olacağımı hissediyorum." dedi Eymen dan diye. Ortalık anında buz keserken sert bir rüzgar esti. Üç kelime çıkmıştı Eymen'in dudaklarından. Bu üç kelime her askerin isteyeceği ama sonrasında geçmeyen bir acı bırakan şeydi. Sustu Bekir. Bir şey diyemedi, ne diyebilirdi ki. "Hani insan öleceği zaman hisseder derler ya..." diye devam etti Eymen. "Hissediyorum Bekir. Şehit olacağımı hissediyorum."
"Bu vatan..." diye söze başladı Bekir. "Kaç can, kaç yiğit, kaç ana kuzusu bu vatan için can verdi. Eğer bir gün bizimde bu vatan için..." gözlerini dalgalanan bayrağa çevirdi. "...bu bayrak için, can vermemiz gerekirse kanımızın son damlasına kadar veririz. O şerefle dalgalansın da varsın biz kara toprak olalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VATAN
Ficción GeneralBabam beni yıllar önce kardeşim dediği görev arkadaşına emanet etmişti. Şimdi ise o arkadaşı beni Türk Silahlı Kuvvetleri'nın değerli parçası olan Yüzbaşı Boduroğlu'na emanet ediyordu. Şehit Binbaşı Eymen Başer'in kızı, öğretmen Melek Başer'dim ben...