1

1.5K 57 2
                                    



12 Ekim 2006 İstanbul

İkindinin kasveti basıyordu, etrafı. Bulutlu olan havada eşlik ediyordu bu kasvete. Derin nefesler alarak merdivenlerden inmeye devam ettim. Diğer yanımda Mahperi, bana bir şeyler anlatıyordu ancak aklım onda değildi. Yapacağımız danstaydı. Kandilli ve Kuleli' nin gösterisiydi bu. Düşününce bile özgürlüğüne alışmış ruhum geriliyordu.

Merdivenleri bitirerek, Kandilli Kız Lisesinin, çıkış kapısına doğru ilerlemeye devam ettik. Yüzümdeki aptal gülümsemeden zerre ödün vermiyordum. İçimdeki çaresiz umudunun esiriydi, gülümsemem.

Mahperi bir solukta, "Şimdi sen bugün söyleyecek misin ona, onu sevdiğini?" dediğinde başımı hafifçe sola çevirerek baktım. Bir çocuk görmüştüm benden uzaklarda, sonra bir çocuğu sevmiştim. Kafamı usulca sallayarak onayladım onu. Söyleyecektim. Dansımızdan hemen sonra ona hislerimi söyleyecektim.

Onun olduğu her performansta ona belli etmesem bile yer almaya can atmıştım. Beni bazen görüyor, kederli bakışlarıyla tebessüm etmeye çalışıyordu. Bazen de varlığımı dahi hissetmiyordu. Kulüplerde, danslarda, şarkılarda; hepsinden sadece onun için vardım. Onu daha yakından tanıma fırsatım olacağını düşünmüştüm. Ancak yanılmıştım. Sadece herkese açtığı sınırlarında gezebildim. Mesela, sessiz biriydi. Çok konuşandan da hoşlanmadığını ne zaman birisi beş dakikadan fazla konuşsa buruşturduğu suratından anlayabiliyordum. Dans provalarında birbirimize yaklaştığımız anlarda, yoğun sigara koktuğunu fark etmiştim. Çok sigara içiyor olmalıydı... En sevdiği renkte bordo ve gözleri gibi haki yeşil olmalıydı. Ne zaman provaya gelse bu iki renk dışında renkle gelmiyordu. Kuleli Askeri Lisesi'ndeki futbol takımında kaptandı. Bir maçta onu izleme fırsatı yakalamıştım. Uzaktan da olsa... Asabiydi maç boyunca. Tahammül seviyesinin düşük olmasından da olabilirdi bu asabiliği. Karşı takımın kaptanı ile kafa göz birbirlerine dalmışlardı. Maç sonunda da birlikte sigara içmişlerdi. Onu kalbim için tanımaya çalışmaktan vazgeçmiyordum; Harika bateri çalıyordu. İzleme fırsatım olmuştu. Bateri çalarken bambaşka bir bedene bürünüyordu. Çok güzel vals yapıyordu. Birlikte dans eşi olmuştuk. Beni ona çeken bir şeyler vardı. Kalbim ona diz çöküyordu. Ancak ona kötü bir zorbadan öteye de gidememiştim.

Sanırım beni ona yakın kılan diğer şey, onun da babası şehitti. Bunu ona ödünç verdiğim kitaptan öğrenmiştim. Babaya Mektup... Hemen arasına sıkışmış kâğıt parçasında, yazıyordu. "Asker olacağım ama babam gibi değil." Babam gibi değil. Hemen ardından eklenen, farklı bir el yazısı ilişti gözüme. "İntikam için sevmek zorundayım. Ruhun beslenmesi gerek; Şehit A.S..." Yaralayıcı bir cümle? Altında yatan, geçmişti, yaralayıcı olan. Babalarının en büyük silahı gözleriydi. Konuşmasalar bile gözleri ile ne yapmaları gerektiğini öğretirlerdi çocuklarına. Uzun süre babamla vakit geçirmesem de beni gözleriyle yönettiğini anımsıyordum. Güçlü bir çocuk muyduk? Hangimiz çocuk olarak anıldığımız yaşlarda güçlü olabilirdik ki? Sadece mahkûmduk. Mecburduk...

Düşüncelerim Mahperi'nin sorusu ile içimdeki derin karanlığa gömülmüştü;

"Ya seni sevmezse? Onca yaptığın şeyden sonra..." Haklıydı. Beni gördüğü her saat diliminde zarar ziyan olmuştum ona.

"Onsuz da sevmeye devam ederim, sesimi çıkarmadan." Dediğimde sesim sır verircesine kısıktı. Mahperi' nin sağ elini boynumdan geçirerek omzuma attı. Beni kendine çekerek, yanağıma belli belirsiz bir öpücük kondurdu.

"Bu hükmün sonu; acı olur. Ama yine de yanına uzanırım, Gül." Dedi, tebessüm ile. Gülümsedim. Açan çiçeklerim, solmamak için direniyordu.

PİNHANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin