Bol yıldızlarla okumanız dileğiyle,
*
"... kalbi hissedilmeyenlere"
"Bana baksana, cimcime!" diyerek peşinden koşuyordu adeta. Süründürmeye yemin etmişçesine okul çantası ile peşinden koşturuyordu, Kurt'u. Çatık kaşları ile burnundan soluyarak, elinde bez bebekleri ile yürümeye devam etti.
"Git, o zilli ile oyna sen. Ben kimimkine? Bir daha da tutamayacağın söz verme!"
" Kısacık oynadım, vallahi bak! Kör değilsen, seninle geliyorum." Omuz silkeledi, umursamadı söylenen sözleri. Hızla yürümeye devam ettiğinde elinden kayarak yere düşen sarı kızıyla duraksadı.
O duraksadığında Gül'ün peşinde koştuğu için kızaran yanakları ile sonunda derin bir nefes aldı, Kurt. Bir elini göğsüne koyarak taşan soluğunu dizginlemeye çalıştı. Bu kız, nasıl bu kadar hızlıydı? Hem koşarcasına yürüyor, hem laf yetiştiriyordu; takdire şayandı, her açıdan. Düşünceleri ile eğilen kızın yanı başına çöktüğünde hala solukları taşıyordu. Omuzlarında kayan sırt çantasını düzelterek, Gül'e baktı.
" Benimle arkadaş olman için kırk takla attım. İlk defa gördüğün kızla öylece oyun mu oynadın?" diyerek öfkeli sesiyle, Kurt'a değdirdi sinirden ateş ile dolup taşmış kehribarlarını.
"Zilli demesene, sınıf arkadaşıma. Senden önce onunla tanışıyordum." Dedi nefeslerini düzene bindirerek. " ayrıca ne yalan söylüyorsun, kırk takla falan atmadın."
"Hıh...! Akıllım lafın yürüyüşü, kırk takla" diye bilmiş bir edayla konuştuğunda, kıkırdadı Kurt. " Sen sevmediysen hep zilli derimkine, benim hoşuma gitti." dediğinde diğer eline de sarı kızını alarak kâküllerine nefesini soludu, tüm öfkesiyle. "Bugün hiç güzel başlamadı." Diye mırıldandı kendine. Anne babasının kendi yüzünden kavga ettiğini görmesi yetmezmiş gibi bir de yeni kesilen kâkülleri çıkmıştı, dertli başına.
Kurt'un sol eli kâküllerine gittiğinde, gözünü kıstı, minik Gül. Usulca iki yana ayırdı kâküllerini. Kurt'un gözünden kaçmayan detay; saçlarının yeni kesilmesiydi. Kısalmıştı, önündeki saç tutamları. "Saçını mı kestiler?" Gözleri nemlenen minik kız, sessiz kalmayı tercih etti. Kurt, onun hala kendisine kırgın olduğunu biliyordu. Gelmeyeceğini sanarak, gitmişti arkadaşlarının yanına. " rahatsız oluyorsan söyle bir daha kesmesinler saçını." Dediğinde gözü derinlere doğru dalan minik kızın ellerindeki bebeklere baktı. " bebeklerin güzelmiş."
"Kestiler." Dedi boğulduğu girdaptan çıkmak istercesine.
Anlamamıştı, Kurt. "Neyi kestiler?" dedi onun buz tutmuş ellerine sarılarak.
"Beni yine dinlemedi."
"Kim dinlemedi?"
"Saçlarımı kestiler." Dediğinde nemli gözlerinden bir damla düştü, gonca yanağına. " sarı kızım gibi güzel olmama izin vermediler." Kurt' un şaşkın bakışları, aniden alev alırcasına öfke ile dolduğunda ağlayan kızın ellerine daha sıkı sarıldı. Ağlaması, hiç hoşuna gitmiyordu. Canının yanması, canını yakmıştı. Artık arkadaş olmuşlardı ve arkadaşının canının yandığını görecek kadar derinden bağlanmıştı bağları.
" Gül," dediğinde belki de hayatı boyunca ilk defa bu kadar kibar çıkmıştı sesi.
Gülün dikeni mahvetti, Kurt'u. "Kötü bir rüyaydı, geçti." Geçmedi, aksine orta yerinde uyanarak kâbusu yaşadı, minik kız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİNHAN
General Fiction"Bana bak! Benim askerimi tehdit edip, hiçbir şey olmamış gibi üste çıkma!" dediğinde kalın sesi bedenime hükmetmiş gibiydi. Tuhaftı ki bedenim sesine, beyaz bayrak sallamak için harekete geçmek üzereydi. Gerilen vücudum ile aniden aklıma gelenleri...