Bol yıldızlarla okumanız dileğiyle.....
*
Mardin'in önde gelen aşiretlerinden, aynı zamanda askerlerin doğuda yaptıkları görevde onlara kucak açarak, tehlikeyi biraz da olsa açtıkları şefkat sofralarında en aza indiren Berdan Oğullarından Azad Berdan'ın düğün kutlamalarının ilk günü çiçekler açarcasına şendi, şehrin sokakları...
Düğüne davetli olan aileler arasında; Gül'ün babası Halit Bey ve Kurt'un babası Atilla Bey'de ilk sıralardaydı. İkisi de birbirinin hem silah arkadaşı hem de masa arkadaşıydı. Birçok operasyonda sırt sırta vererek sağ çıkmayı başarmışlardı. Bazen zor da olsa yan yanalardı.
Şimdi ise lojman çıkışında iki takım elbiseli adam sigaralarını yakarak, koyu sohbete dalmışlardı. Bir yandan saçları sıkıca toplanmış kâkülleri alnında salınmış, beyaz elbisesine nakışla işlenmiş güller, beyaz pelerinini bağlayan kurdele, ayağında siyah çizmeleri ile Gül; diğer yandan siyah takım elbisesinin içindeki beyaz gömleğinin birkaç düğmesi aralanmış, kumral saçları özenle taranmış, yakasındaki gül nakışlı mendiliyle Kurt' vardı. İkisi de iki yerden hapşırarak, babalarının koyu sohbetlerine ani bir giriş yapmışlardı.
"Anlaşılan ikisi de soğuk almış!" dedi Halit Bey. Atilla Bey sadece kafasını sallayarak onayladı, komutanını. " Dün yağmurda mı ıslandın, Yazgı Gül?" dedi keskin bir tonda. Düz bir bakışla sahip olmasına rağmen geriye adımlama ihtiyacı duydu. Babası ona hiçbir zaman kızmasa da ondan bekledikleri minik bir kız çocuğunun değil de, bir kız çocuğundan beklenilen davranışlardı. Bu yaşta, tek başına ayakta kalması gibi...
Kurt ondaki tuhaflığı anlamışçasına araya girerek, "Hayır, biz dün yağmur bitene kadar Huy... Yani Muharrem amcalarda bekledik!" diye ani bir çıkışla Halit Bey'i cevapladı. Karşısındaki adama ektiği nefret tohumları hala toprağındaydı. Gül, doğru olmamasını bilmesine rağmen bozuntuya vermeden kendinden emin tavrıyla kafasını aşağı yukarı sallayarak, onayladı Kurt'u.
"Muharrem komutanım, sizi evine mi aldı?" dedi afallamış bir tavırla Atilla Bey.
Gül, sıradan bir olaymış gibi "Beni hep alır kine Atilla amca, Huysuz amca, üstelik bize elma da verdi." İki adamda şaşırmıştı bu duruma, Emekli Orgeneral Muharrem Kılıç'ın ismi bile dillere destan edecek bir askerdi. Eşi ve kızı, gözlerinin önünde şehit edilince emekli olmuş, asker oğlunun yanı başından bir an olsun ayrılmıyordu. Ayrıca yaşlanmış, yıpranmıştı. Boş yere yeni nesillere ayak bağı olmak istememişti.
Gözlerini kızına değdirerek, " Huysuz amca, sen koskoca orgeneralin karşısına geçip huysuz amca demedin değil mi, Yazgı Gülce!" diye hafif sinirlendiği ses tonuna yansıyordu, Halit Bey'in.
Adımları biraz daha gerileyerek Kurt'un yanı başında yer buldu kendine. Sanki Kurt'un yanında olduğunu bilmesi ona ilaç olmuşçasına " Niye ki, orgeneral olan asker amcalar huysuz olamıyor mu?" diyerek ger adım atan ayaklarına zıt giden sivri dili vardı.
Bağırmadı ancak minik bedeni ürkütmeye yetecek kadar sert bir üslupla, "Yazgı Gülce!" dedi Halit Bey.
Her zamanki gibi ne zaman korksa konuşurdu. Aynısını yine yaptı. "Ben hep öyle derim baba, Huysuz amcaya. Bana kızmıyor!" diye hafif çatılan kaşlarıyla, önüne gelen kâküllerini sesli bir nefesle itelemeye çalıştı.
"Sakın bir daha böyle bir ayıbı aklından dahi geçirdiğini görmeyeceğim! Anlaşıldı mı?" dediğinde Halit Bey'in çenesi gerilmiş, kehribar gözlerinde yersiz bir öfke ateşi açığa çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİNHAN
General Fiction"Bana bak! Benim askerimi tehdit edip, hiçbir şey olmamış gibi üste çıkma!" dediğinde kalın sesi bedenime hükmetmiş gibiydi. Tuhaftı ki bedenim sesine, beyaz bayrak sallamak için harekete geçmek üzereydi. Gerilen vücudum ile aniden aklıma gelenleri...