15

319 22 14
                                    



     Bol yıldızlar ve yorumlarla okumanız dileğiyle, görüşmek üzere.... 

 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


     Bir hayattı, toprak. Bir zamandı, bayrak. Bir ölümdü, isimsizler...
Baktı genç çocuk. Önündeki bayrağa, takılıydı bakışları. İsimsizdi, bayrağının altında. İsimsizdi bastığı, toprağında. İsimsiz kalmıştı, kaderinde. Yutkundu, daracık kalan kalbindekini. Gözlerini güneşe inat kısmadı. Rüzgârın, yağmurun kendisine açtığı savaşa rağmen dalgalanan bayrağa bakmaya devam etti. Bir gün, dedi içindeki çocuk. Bir gün benimde kanım bu bayrağa değecek, o zaman hiç unutulmayacaktı.

Öyle olacağını umuyordu, biliyordu gerçeği. Kırk beş saniye sonunda silinen isim olacaktı geleceğinde. Bu dört duvar arasında kalan onlarca beden gibi. Kim ne yaptığını dahi bilmeden gözleri kapanacaktı. Belki bir asker, belki bir emekçi, belki de bir... Hain.
Kimse bilmeyecekti, uğurda nelerini feda ettiğini. Yanık kalbi mezarında sönecekti, o gün geldiğinde.

Ardından bir el omzuna bastırdı. "Karşıdaki evi görüyor musun? Yıkık dökük, harabe, diyor haberlerde. Anneye sorsan, yaşasınlar yeter, der. Ben bu harabe evde tüm ömrümü geçirmeye razıyım, der. Ana yüreği, acıyı çeker, susar sadece. Bizim içinde vatan anadır, acıyı çekeriz anamız için, bağrımıza basar, sonsuz uykumuza dalarız. Ama işte ev... Dört duvar bir çatıdan ibaret değil," dedi ve yutkundu adam. " Kimimizde." Kurt bakışlarını, bayrağa eş hizada kalan derme çapma yapılmış eve baktı. "Tam üç oğlu var o evin. Üçü de asker... Yarın çıkacak haberlere, harabe evden şehit diyecekler o yürek yangının içinde. On saniye, okunmayacak. Sonra tekrar magazin denen zımbırtı." Dedi ve yutkundu. "Bizim için ne kadar acı anlıyor musun? Can yoldaşım, tüm ömrünü harcarken, onların arkadaşıma verecek bir dakikaları bile yok." dediğinde Kurt'tan çektiği bakışlarını bayrağa dikti, Muharrem Kılıç. "Bizde biliyoruz bu hayatın adil olmadığını. Ama yediremiyoruz şuraya." Dedi ve ona bakmayan gence rağmen elini kalbine vurdu. Acısın istercesine sertti, yumruğu. "Ben yine iyi olan tarafım ana yok baba yok. Aile... Kalmadı, be evlat. İzin vermediler." Diyerek tekrar uzakta kalan eve baktı. "Ardımda ağlayacak bir toprak. Kendi kendime doymayı biliyordum yeri gelince de aç yatmayı. Ama kardeşlerimin, can yoldaşlarımın... Ancak şehadet şerbeti içince gördüler," dediğinde duraksadı. Kurt'un keskin yeşilleri adama değdi. Bilenmişti bile çehresi. " Ya şahadet şerbeti içmeden ölseydi, görürler miydi o zaman diyorsun içinden içinden." dediğinde cevabı biliyorlardı.


"İhtiyar!" dediğinde bayrağa ardından karşısında kalan bayrağa baktı. "Görünmezim. İsmim yok. Ben ölüyüm." Dedi, Kurt. Hayır, düzelt; Demir Karan Kılıç.

Pes etmeyeceğini, onu bir kulvar da eğiten adama bir kez daha gösterdi.
Ve ardına bakmadan ilerledi. Sırtındaki çanta ile. Bir yandan eğitim alıyor, diğer yandan Kuleliye devam ediyordu. Durağa doğru ilerlemeye devam ettiğinde, sokak arasında gözüne çarpan gençlerin sözleri adımlarını kesti. Baktı, bir kez daha. Önünde yitip giden yaşıtlarına. Hepsi bir tozun esiri olmuştu. Zoru başarmakta kolaydı, dedi yalnızca. Eli değer miydi, onlara. Kirliydi. Ancak yine de dokunmadan da sarmayı öğrenmişti, bir kız çocuğundan.

PİNHANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin