(Bölümü İpek’e armağan ediyorum -pekSavc- Umarım beğenirsin♥. Multimedia’da çok beğendiğim ve bölüme uygun bir resim var. Ayrıca bölüm şarkısını da dinlemenizi öneririm :)
13. Bölüm
2 gündür yapabildiğim tek şey düşünmekti. O günün üstünden tam 2 gün geçmişti ve ben o günden beri Berk’i tek bir sefer bile görmemiştim. Gün içinde birkaç kere çocukların yanına sahile gidiyordum ama o yanlarında olmuyordu. Gizlice Alp’e Berk’in nerede olduğunu sorduğumda ‘Evde’ cevabını alınca evine gidip onunla konuşma cesaretini kendimde bulamadığım için kendi evime gitmeyi tercih etmiştim.
Ve şimdi de buradaydım işte. Yatağımın üzerine oturmuş düşünüyordum. Bu yaptığım doğru muydu? Kendimi yanında güvende hissettiğim birinin yanında olmak için sevdiğim insandan vazgeçmem doğru muydu? 2 gündür bu soruyu kendime defalarca sormuştum ama bir cevapta bulamamıştım.
Yazın bitmesine az kalmıştı ve ben neredeyse bütün yazımı Berk’le kavga ederek, Berk’le ayrı kalarak geçirmiştim. Onunla ayrı kalmak düşüncesi de ne kadar doğruydu ki gerçi? Biz onunla hiç beraber olmamıştık ki.
Şuan tek istediğim şey onun yanında olmaktı. Bir tek onu istiyordum. Anlamadığım bir şekilde Samet’in güven veren gülümsemesi, güven veren sarılması umurumda değildi. Onu düşünemiyordum bile. O benim için arkadaştan daha öte değildi. Sadece yanında kendimi rahat hissettiğim bir dostumdu. Benim için özeldi evet ama Berk gibi değildi işte. Hiçbir zaman da olamazdı.
Burada olmam yanlıştı. Daha fazla geç kalamazdım. Kalmak istemiyordum. Bu kararı almam gece 12’ye kadar sürse bile sonuçta bir karara varmıştım.
Üstüme hemen kot bir şort ve askılı tişört geçirip, ayakkabılarımı da ayağıma geçirdikten sonra sessizce merdivenlerden inmeye başladım. Bu saatte annemi uyandırmam başıma bela almaktan başka hiçbir işe yaramazdı.
Sessiz yolda en doğru kararıma doğru yürürken uyumamış olmasını ve ailesinin olmamasını diliyordum. Gerçi uyumuş olsa bile ertesi günü bekleyemezdim. Tıpkı onun bana o gün sahilde söylediği gibi yarını bekleyemezdim.
Evlerinin önüne geldiğimde derin bir nefes alıp saçlarımı düzelttim ve verandanın merdivenlerinden yukarı çıkıp kapının önünde durdum. Zili mi çalsaydım yoksa kapıya mı vursaydım? Ya annesi ve babası evdeyse? Aslında bugünün Cuma olmasını düşünürsek evde değillerdi. Anca haftasonu gelebiliyorlardı.
Derin bir nefes daha alıp zile bastım ve beklemeye başladım. Nefes alıyor muydum onun bile farkında değildim. Sadece şu kapının bir an önce açılıp karşımda onu görmek istiyordum.
Yaklaşık 2 dakika sonra –ki bu süre benim için bir ömür bile sayılabilirdi- kapıya doğru gelen ayak seslerini duyduğumda kalbimin benden bağımsız bir şekilde atması bir oldu. Yanaklarım yanmaya başlamış, nefes alış verişlerim düzensizleşmişti.
Kapının açılmasıyla karşımda şişmiş mavi gözleri, dağılmış saçları ile etrafına anlamsızca bakan bir Berk buldum.
Şaşkınlığımın etkisinden çıkmaya çalışırken “Uyandırdım mı?” diye sordum.
Saçlarını elleriyle düzeltmeye çalışırken bu uykulu halinden de çıkmaya çalışıyordu. Ve sonunda ağzından “Hayır, geç.” gibi bir cümle duyduğumda kapının önünden çekilip içeri girmeme yardımcı oldu.
Ne konuşacağımı bilmiyordum. Nasıl bir cümle kuracağımı da. Onun gibi cesaretli değildim. Ona ‘Seni seviyorum.’ diyemezdim. Sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seninle Sonsuza Kadar
Подростковая литератураBir tercih yapacak olsaydınız kimin yanında olmayı seçerdiniz? Kendinizi güvende hissettiğiniz, her kötü zamanınızda yanınızda olan kişinin mi yoksa sevdiğiniz kişinin mi? Peki ya sevdiğiniz kişi sizi çok üzdüyse? İşte Hazal’ın hikayesi de kendini...