(Bölüm şapşirik Melis'ime. Umarım beğenirsiiiiin.)
-
Yüzümün neredeyse her yerine konan öpücüklerle birlikte gözlerimi araladığımda bu sefer dudaklarıma yönelen bir Samet ile karşılaştım. Küçük bir öpücük bırakıp geri çekildiğinde "İyi misin?" diye fısıldadı. Başımı belli belirsiz salladıktan sonra yerimde doğrulup yatağın başlığına dayadığım yastığa yaslandım.
"Senin ne işin var burada?" diye sorduğumda sorunun ne kadar aptalca olduğunu fark ettim. O benim sevgilimdi. Burada olmasına niye bu kadar şaşırmıştım ki?
"Annenin bir işi olduğu için dışarı çıkması gerekiyormuş. Benden de seni uyandırmam için rica etti." diye yanıtladı sorumu.
Cevap vermek yerine kafamı salladığımda elleriyle tutup çenemi kaldırdı. "İyi olduğuna emin misin? Eğer sorun şu dünkü mesajsa-" diye devam edecekti ki sözünü dudaklarımı dudaklarına bastırarak kestim. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama iyi hissettirmişti. Her şeyden bu şekilde uzaklaşmayı seviyordum.
Kısa bir zaman sonra dudaklarımızı ayıran şaşıracağım bir şekilde Samet olmuştu. Kafam karışmış bir şekilde ona bakarken yerinden aniden kalkıp, "Ben sana kahvaltı hazırlayayım, sende giyinip gelirsin." deyip cevap vermeme fırsat bile vermeden çıkıp kapıyı kapattı.
Bu hareketini düşünmek yerine yataktan kalkıp lavaboya gittim ve elimi yüzümü yıkayayıp odama tekrar geri döndüm. Bu sırada da mutfaktan nefis kokular geliyordu. Gardırobumun önüne geçip, kapaklarını açtığımda şu lanet serbest kıyafet uygulamasına bir kaç nefret sözleri savurdum. Her gün ne giyeceğim derdinden saçlarıma aklar düşmüştü.
Raftan rastgele bir tişört çıkarıp yatağımın üstüne attığımda kırmızı kot pantolonumu hızlıca üstüme geçirdim. Tam üstümdeki tişörtü çıkarmış okul için giyeceğim siyah Bob Marley tişötümü giyecektim ki kapının aniden açılmasıyla kollarımı bedenime sarıp kapıyı açmış Samet'e baktım.
"Ah, affedersin kahvaltı hazır." deyip hızlıca kapıyı kapatıp gitti. Onun bu telaşlı haline gülümseyip tişörtümü üstüme giydiğimde saçlarımı yapmak için aynamın önüne geçtim. Bu iğrenç, dağılmış saçlara ne yapılabilirdi ki? Umutsuz vakaydılar. Tepeden düzgün bir topuz yaptığımda, gözlerime eyeliner çekip dudaklarıma hafif bir parlatıcı sürdüm ve çantamı alıp mutfağa doğru ilerledim.
Mutfağa girdiğimde masada oturmuş telefonuyla bir şeyler yapan bir Samet ile karşılaşınca kaşlarımı çatıp karşısına oturdum. "Samet neler olduğunu artık anlatacak mısın?" diye bir soru sorduğumda kafasını aniden kaldırıp bana bakmaya başladı. Ben onun bir cevap vereceğini düşünürken o kalkıp salona gitmeyi tercih etmişti. Ah cidden mi?
Bende onu takip ederek hızlıca yerimden kalkıp salona girdim ve yanına oturup kollarımı boynuna doladım. Bir derdi olduğuna emindim. Nornalde bana bu kadar uzak davranmazdı.
Sıkılmış bir tonla "Samet." diye seslendiğimde aniden "Ne var?" diye bağırmasıyla kollarımı boynundan çekip ayağa kalktım ve çantamı almak için mutfağa ilerledim. Konuşmak istemiyorsa konuşmazdık. Söyleseydi anlayabilirdim ama bağırması hiçbir şeyi çözmüyordu. O bana bağırmazdı ki? Sabahtan beri ne değişmişti? Bir anda bu kadar dengesiz bir insan olması cidden saçmaydı. Çantamı alıp kapıya doğru yürüdüm ve duyulması en azından bana göre imkansız bir tonda "Çıkıyorum." diye seslendim. Tam ayakkabılarımı giymek için eğildiğimde "Özür dilerim." cümlesiyle kalktım ve ilerleyip karşısına geçtim. Ellerimi kollarına koyduğumda "Bir sorunun varsa bana anlatabilirsin. Birlikte çözebiliriz. Ama eğer anlatmak istemiyorsan da bana bağırmak yerine bunu söyleyebilirsin." dedim. Bütün bu aksiliklerinin üstüne bile iyi sabretmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seninle Sonsuza Kadar
أدب المراهقينBir tercih yapacak olsaydınız kimin yanında olmayı seçerdiniz? Kendinizi güvende hissettiğiniz, her kötü zamanınızda yanınızda olan kişinin mi yoksa sevdiğiniz kişinin mi? Peki ya sevdiğiniz kişi sizi çok üzdüyse? İşte Hazal’ın hikayesi de kendini...