Bölüm 20. BİR BULUTUN DOĞUŞU

24 4 0
                                    

Kadınlar ne kadar severse o kadar korkar. Sevgileri de kuşkuları da varsa aşırı var. Yoksa hiç yoktur.

Hamlet





Bölüm 20. BİR BULUTUN DOĞUŞU

𝓫𝓲𝓻 𝓫𝓾𝓵𝓾𝓽𝓾𝓷 𝓭𝓸𝓰𝓾𝓼𝓾❞

"Fıstık sen buradan çıkışta bana uğra, ne kadar para sorunun varsa çözeriz."

Oturduğum koltuğun yanına gelen Gündüz'e ters ters baktım. "Parasız kaldım demedim, takıntı haline getirdiğim şey bu dedim. Ayrıca buradan çıktığımda yüzünü bir daha görmek istediğimi sanmıyorum."

"Yuh, bu ne şiddet ne celal ya? Sana da iyilik yaramıyor."

"O zaman yarayacak yerlere iyilik yapmaya ne dersin Gündüzcüğüm?"

"Bir daha söyle?"

"Neyi?"

"Adımı, ne güzel döküldü dudaklarından öyle."

"Bu tarz imalar yapmaktan vazgeçmezsen bu kez dökülen bizzat senin dudakların olur," dediğimde hoşuna gitmiş gibi gülümsedi. Bu çocukların arasında kafayı yemeden üç koca ayı nasıl geçirecektim?

İlerleyen saatlerde zil sesi gibi ses duyduğumda diğer oyuncuları gözlemledim. Yine aynı sırayla ayağa kalkıp bu sefer duvarın diğer köşesine yürüdüler.

"Oyuncular için enjektör vakti."

Bu kez gelen robotik ses bir kadına aitti. Enjektör vakti derken tam olarak ne enjekte edeceklerdi?

"Oyuncu bir, yaklaş ve bileğini uzat."

Bir tabak büyüklüğünde ve derinliğinin henüz ne kadar olduğunu bilmediğim duvarın içine yumruk yaptığı bileklerini sırayla sokmaya başladılar. İnce dikdörtgen bir metal katlandığı şekilden açılarak iğnesini Gündüz'ün bileğine batırdı.

"Ne bu şimdi? Bir rahatsızlığınız mı var?"

"Hayır bunlar vitamin," diyen Ilgın'a baktım.

"Ne için, herkes almak zorunda mı?"

"Hayatta kalabilmemiz için, yeme içme mevzusunu gördün. Numaranla çağırılırsan alman gerekir."

"Ya almazsam?"

İşte bu soruyu kimse yanıtlamadı. Demek ki kimse sorgulamadan her gün bunu yaptırıyordu. Zaten artık buraya gelmiştik, bir şeyler yapacak olsalardı bunu yediğimiz, içtiğimiz şeylerle de yaparlardı.

"Oyuncu altı, yaklaş ve bileğini uzat."

Bu bölmeyi daha önce fark etmemiştim çünkü bu duvar garip şekillerle boyalı duruyordu. Üç boyutlu görüntü bizi burada da yanılttı. Bileğimi uzattığım an bir arının beni soktuğunu hissedip sızlandım. Arkamdan gelen gülme sesleri benim içindi. İğnenin feci can yaktığını kimse söylememişti.

Arkamı döndüğümde sırıtan yüzleri bunu bilerek sakladıklarını anlatıyordu.

"Ne oldu sarı şeker? Uf mu oldu?" diyen Gülşah'a boş gözlerle bakarken yerime geçip oturdum.

"İstersen öpeyim de geçsin?"

Kolumu kanepeye uzatırken Gündüz'e verdiğim tek cevap orta parmağımı kaldırmak oldu. Bu onları daha da güldürmekten öteye gitmedi.

NOKTAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin