Ben geldiiim. Geldi bizim köyün delisi dediğinizi duyar gibiyim. Hiç yakıştıramadım çok çok ayıp. Gönlüm tutuştu bu bölüm dostlarım dumanı size kadar gelir inşaAllah.
Keyifli okumalar. Sizleri seviyore.
****
Bazılarının hayatının hikayesi sadece iki satır iken, bazılarınınki destanlar kadar gösterişli olurdu. Ama hayatın her bir karesinde siz kendinizi yazardınız kaderin satırlarına. Kalem elinizde olmasa da doldurulacak satırlar sizdiniz. Ve kalemin ne yazacağını değil ama nasıl yazacağını seçimleriniz belirlerdi. O yüzden ne kader der işin içerisinden çıkardınız, ne de işte benim elimde tüm saltanat der, hayat üzerinize çizik atarken hükümdarlığınızı ilan ederdiniz.
İradeydi hayatın özü, severken de nefret ederken de iyi ya da kötü olmayı seçtiğinizde de hep başrolde akıldan rol çalardı. Ama ömür saatinde dişlilerin kusursuz çalışabilmesi için akreple yelkovanın işbirliği önemliydi. Akıl yelkovan olur alır başını giderken miadını doldurunca tam 12de irade çıkardı sahneye. Çaldığı rolleri tek tek alırdı da akıl başa döner yine bildiğini okurdu.
Bir de hem akıl hem iradesinin dizginlerini eline alanlar vardı. Yelkovan dönüp dolaşacağı yeri bilir öyle hareket ederdi.
Belli bir noktada doyuma ulaşan ruha bildikleri yetmez daha fazlasını talep eder. Bekir de böyle düşmüştü Galata'ya bir akşam. Benliğini ararken kıvranan ruha ilaç bilmişti geldiği sohbet meclisini. Aylarca gidip gelmişti yine de aradığını bulamamıştı sanki bir yanı. Aslında zaten uzakta değildi aradığı ama bazen elinizin altındaki kitapta, bazen bir sohbette, bazen gözlerini size diken ruhunuzu gören bir insanın bakışlarında bulurdunuz onu.
Mustafa buyur etmişti Pirinin yanına Bekir'i, eli ayağına dolaşıp girmişti kapıdan o da. Oysa beklenen Allah dostuysa gönül kapıları ardına kadar açılır, yüze tebessüm kondurulur, yar diye ekmek gibi basılırdı katığa gelen. Gözlerini kaldırdı Pir ve Bekir'e baktı en güzel gülümsemesiyle, başını eğip oturmasını söyledi sessizce. Bekir de mekanik hareketlerle gerçekleştirdi dediğini gözünü bile ayırmadan.
"Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berakâtühü."
"Ve aleykümesselâm ve rahmetullahi ve berekâtühü."
Pir kafasını eğdi ve onayladığını gülümseyerek belirtti. Selam vermenin adabı her açıdan önemliydi ki Allah'ın selamı hepsinin üzerinde olmalıydı. Bir ayet-i kerimede;
"Bir selamla selamlandığınız vakit, siz ondan daha güzeli ile selamı alın, yahut aynısıyla karşılık verin. Şüphesiz ki Allah her şeyin hakkını gerektiği gibi arayandır." denilmektedir.
Bu ayet-i kerime ışığında dökülmüştü dudaklardan selamlar. Ne bir eksik, ne bir fazla. Uzun uzun baktılar birbirlerine. Eski doktorlar bir bakışta anlarmış ya dertlerini hastaların, Pir de karşısındaki civanın ruhunun yaralarını görmek ister gibi bakmıştı. Ve artık hesap vaktiydi.
"Bildiklerin yetmedi mi ruhuna?"
Bekir şaşkın gözlerle baktı karşısındaki adama. Hiçbir zaman açık bir insan olmamıştı o. Hep kendine saklamaya çalışmıştı yürek kaleminin satırlarını. Şimdi nasıl sürüklendiğini bilmediği bu yerde satırlar tarumar edilmiş, gözlerinin içi okunuyordu. Ürkek ve çekingen gözlerle baktı karşısındaki sakalı bembeyaz, başında sarığı, gönlü gibi her bir santimi tertemiz bu adama.
"Aklım yeter dedi belki de ruhumu doyuramadım Pirim. Baktım benimle alem-i berzaha gelecek olan ruhum aklımı koydum bir köşeye. Akıl kısıtlı değil mi zaten, beni ne kadar idare eder bilemedim. Ama doyumsuz ruhum aç kalsa da rızkını arar durur. Bilemedim doyurmayı yolumu kaybettim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
4 ÇEYREK (Tamamlandı)
Spiritual✒Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam... Alıp beni götürsün, tam 4 inanmış adam.. ✒Bekir, Ali, Ömer ve Osman... Modern zamanların klavyelerinden değil, fazla geçmiş bir zamanın tozlu sayfalarından çıkıp geldiler. ✒Hem 4 çeyrek de bir tam ede...