Çeyreklerin can okurları Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun...
Keyfiniz, sağlığınız ve afiyetiniz baki kalsın inşaAllah. Yorumlara en kısa sürede döneceğim. Biraz ihmal ettim biliyorum ama inanın çok yoğunum. Siz de beni sıkıştırmıyorsunuz. Ama düşünmüyor değilim. Acaba umursamıyorlar mı yoksa beni mi düşünüyorlar? İkincisi bence. Tabi tabi kesin ikincisi ^^
OKUYUN! OKUYUN! OKUYUN! Mis gibi bir röportaj geliyor hafta içi. Buradan duyuruyu yayınladığımda sizleri de beklerim. Öyle keyifli bir sohbet oldu ki dilerim siz de aynı keyfi alırsınız. Başka başka sorular, farklı farklı bir benden cevaplar. Heyecan şeysi yaptığımdan şimdilik açıklamıyorum. Artık duyuru yaptığımda okumak isteyenler uçarlar oraya.
Şimdilik benden bu kadar ^^ Keyifli okumalar.
Ömer bir yerlere ya da birilerinin hayatına ait olmanın ne demek olduğunu bilememişti hiç. Herkese küsmüş gibi yaşamıştı, küstürülmüştü. Şimdi ise bunun gerçekleşme ihtimalini geçmiş, yaşamış olmanın mutluluğunu hissediyordu. Bir kız çocuğu gülümsemiş, yeniden kahramanım demiş, en güzeli kollarını açmıştı Ömer'e. Sanki Defne'yi güldürmüştü yeniden. Hücreleri canlanmış, tebessümü kalıcı olmuştu birden.
Ama en güzeli, Ömer'in Can'a dokunuşu olmuştu. Önemsenmenin sıcaklığı geçmişti bir kere tenine. Hatası anında örtbas edilmişti eskisi gibi. Tamam Can'a biraz sert dokunmuştu ama gittikten sonra canının değeri olabileceğini düşünmemişti hiç. Birinin aynı o gibi sahip çıkabileceğini, canı yanmasın diye dur diyebileceğini... Galiba işin özü anlık da olsa sahiplenilmekti. Sakınır gibi, beklenir gibi, sanki yıllardır tanıyormuşçasına...
Sahip olan insanlar için normal gelirdi böylesi karşılaşmalar. Hayatın akışı içerisinde tesadüf diye nitelendirilirdi. Bazıları için bir ayrıntı olarak bile yer etmez, başıma bir bela geldi diye nitelendirilebilirdi. Kişi isyan edebilir, merhametini yitirebilir, hep kendi başına geldiğini düşünebilirdi. Ama ne zaman arardı, ne zaman beklerdi insan, o zaman görürdü bir rastlantıdaki tevafuğu. Ömer; ilk kez gördüğü bir çocuğun istemeden canını acıtmış, öte yandan küçük bir yağmur damlasının toprağa düşmesini engellemişti. Sonsuza kadar yok olmasını belki de.
Yine ilk kez karşılaştığı o anlayışı kucaklamıştı sorgusuz sualsiz. Teşekkür etmişti abdest almasına yardım edip. Hasta yatağında düşünülen namaz ilk kez bu kadar mühim gelmişti Ömer'e. En önemli varlığını kaybedecekmiş gibi ürkek bakışlar görmüştü. Bir baba evladını kaybederken, kim koşturmaz, gönüllü olmazdı. Öyle bir kayba şahit olmuştu kahve gözlerinde. Başka bir şey daha vardı o gözlerde. Şefkat... Yağmur'a bakarken gözleri dolan Bekir'in şefkati...
Sevgiye de böylesi, doya doya, canlı kanlı şahit olmuştu. Bekir'e kıyamayan Yağmur'un şeker almak için sıkılarak para istemesi, ama yine de Bekir'e olanlara rağmen Yağmur'un kendisini kahraman ilan etmesi. Garip geliyordu saatler içinde yaşadıkları Ömer'e. Bir bağ kurabilmek için hiç de gerek kalmamıştı uzun zaman geçirmelerine ya da aynı kandan olmalarına. Üç arkadaş gibi olmuşlardı.
Ömer o gün anladı. Kayıplar, insan hayatının kötü bir yola girmesi için yeterli değildi. İnsan kendi elleriyle de geleceğini inşa edebiliyordu. Ömer kayıplarına hep lanet etmeyi seçmişti. Bir gün tam olarak anlayacaktı ki her kaybının yerine bir değil, iki koyacaktı Yaradan. Her düştüğünün hatrına daha kuvvetli kaldıracaktı. Sabrın ödülü olacaktı hayatına dokunan her insan... Bugün Yağmur ve Bekir'di yaralarını saran, yarın diğerleri olacaktı. Pek tabi ayrılmak da öyle kolay olmamıştı. Yağmur'un sıkı sıkı tutunduğu kollarını doya doya öpmüştü. Bekir'in elini sıkmaya yeltenmiş, büyük bir kucaklamayla karşılanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
4 ÇEYREK (Tamamlandı)
Spiritual✒Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam... Alıp beni götürsün, tam 4 inanmış adam.. ✒Bekir, Ali, Ömer ve Osman... Modern zamanların klavyelerinden değil, fazla geçmiş bir zamanın tozlu sayfalarından çıkıp geldiler. ✒Hem 4 çeyrek de bir tam ede...