20.ÇEYREK

2.8K 410 224
                                    

Selamun aleykum sevgili okurlarım...

Öncelikle bölümün gelişi biraz uzadı ancak zorlama bir cümle dahi yazmak öncelikle size sonra da kendime saygısızlık olur. En azından ben böyle düşünüyorum. Hele geçiştirmek yapacağım son şey bile değil. Sabırla bekleyenleri kocaman öpüyorum. İyi ki varsınız. Desteklerinizle daha güçlü yazıyorum. Tekrar instagram duyurusu yapmak istiyorum. 'bendevrikcumleyim' adıyla açılan hesabımıza hepinizi beklerim. Tüm hikayelerle ilgili alıntılar orada mevcut.

Keyifli okumalar...

Tek yıldız bulunan yerde videoyu açabilirsiniz.

****

Ömer'in yüreğinde çaresizlik menzilini öyle bir ayarlamıştı ki arasa da bulamıyor, çıkaramıyordu içinden. Art arda vuruluyor, kanıyor ama sesini bile çıkaramıyordu. Kapısına gelen kimse ikna edemiyordu. Osman'ın geldiği günden bu yana üç gün geçmiş, bedenini kaldığı daireden dışarı bile çıkaramamıştı. Kendini perişan ediyor, sorguluyor ama ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Bir yol olduğunu düşünüyor ama o yolda ne fener olacak, kim yol gösterecek kestiremiyordu.

Böyle zamanlarda en büyük şifa dua olsa da ruh için Ömer bugün, dua etmeyi bilememenin eksikliğini yaşıyordu. Bir kez bile elleri açılıp çevrilmemişti ki Yaradan'a. Bir kez bile küçük ellerinden kimse öpmemiş, duaya hazır etmemişti ki. Kimse parmaklarını tutmamış, yürek acısının ilacı her ilaç gibi Rabbe iltica etmekle bulunur dememişti. Gidenlerin ardından sadece duanın ehemmiyeti olduğunu bilemiyordu. O da bildiği en iyi şeyi yapıyor, sadece bekliyordu. Ne beklediği hakkında en ufak bir fikri olmadan hem de.

Her gün olduğu gibi yine Safiye kapıyı tıklatıp bir süre bekledi. Yine açmamıştı işte kapıyı. O da her gün olduğu gibi Ömer'in kapısının önüne koyduğu masaya bırakmıştı tepsiyi. Ömer neleri seviyorsa onu yapıyor, tek tek diziyordu. Her gün başka bir yemek yapıyordu ki büsbütün gitmiş olan iştahını belki yerine getirebilir diye. Ömer de Safiye'yi üzmemek için tepsiyi alıyor, sadece bir iki kaşık tadıyordu. Yemeği ayrı bir kaba alıp, boşları tekrar dışarı bırakıyordu. Aslında kimi kandırdığını da bilmiyordu ya neyse.

Osman gün aşırı Safiye'yi arayıp malumat alıyordu. Çünkü biliyorlardı ki bir şeyler onu harekete geçirene dek oradan adımını atmayacak, uzaklaştığı dış dünyaya kapılarını hepten kapatacaktı. Ömer her sabah yaptığı gibi ısıtıcının düğmesine bastı. Sağ ayağını sol ayağının üzerinden geçirip kollarıyla bedenini sardı. Alışkın olduğu gibi, kopkoyu bir filtre kahve ile gözlerini açık tutmaya çalışacaktı. Ruh hali tam olarak gözlerini hep kapalı tutması gerektiğini söylüyordu. Hüzün, her zaman uykudan ederdi. Ömer ise tam aksi, sürekli uyumak zorunda hissediyordu kendini. Göz kapakları direnemiyordu uykuya.

Aslında bu durumdan memnun olmadığı söylenemezdi. Kabusları fazla uğramıyor, o da yalnız kalmaktansa en azından biraz olsun dinlenmenin rahatlığına varıyordu. Nereden bilebilirdi ki bir çocuğun duaları ilişmişti yastığının kenarına. İnşirah okuyor, ruhunu dinlendiriyordu. Evet Bekir okumaktan büyük bir manevi haz aldığı İnşirah Suresini artık her gün fazlaca okur olmuştu. Yüreğindeki sıkışıklık geçmeden de devam edecekti dualarına. Ta ki...

Ali'nin ise kabusları, uykusunu arada işgal edip ben buradayım diyordu. Ömer'in yüreğine öyle azgın dalgalar vuruyordu ki canının acısına bir nebze olsun ferahlık gelsin diye Ali ve Bekir paylaşıyorlardı yükünü. Hani bir anda yüreğimizin sıkıldığını hissederiz de sevdiğimiz birinden kötü bir haber gelir ya, onlar o haberi çoktan yüreklerinde duymuşlardı. Ama acının ne yeri belliydi ne de ismi. Bir sancı vardı yüreklerinde, bununla kim için mücadele ettiklerini bilmeden savaşıyorlardı.

4 ÇEYREK (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin