37.ÇEYREK

2.3K 293 108
                                    

Yine geç geldi bu bölüm Nuuuuur deyip bana yan yan ve kötü kötü baktığınızı hissedebiliyorum. Yoğun bir hayat tempom varken çeyreklerime zaman zaman konsantre olamayabiliyorum efenim. Ama fazla uzun bir bölümle hemen ponçik birer çeyreğe dönüşeceğinizi temin edebilirim.

Gelelim sözün özüne deyip afili bir konuşma düşünsem de klavye tuşlarını kafama fırlatırsınız diye yapamıyorum. Benim içim şişmiyor mu sanıyorsunuz? Ah ah ne güzelmiş öyle bol vakitte yazılan çeyrek bölümlerini tekrar tekrar okuyup düzenlemek.

Keyifli okumalar çeyrek ailem.

****

Zor, meşakkatli, güç... Aynı anlamı ihtiva eden ama yazılması ve yaşanması arasında büyük uçurumlar olan ifadeler...

Feleğin çemberinden geçmek, kıl payı kurtulmak, kıyısından dönmek... Tam anlamıyla karşılığını hayatın içinde sıkça bulan, ancak kısa bir ömre fazla gelen deyimler...

Kısmet, nasip, iyi yazgı... Kabus ile salih bir rüya arasında kurulmuş o ince çizgide düşmemek için her daim hareketini devam ettiren, bir cambaz edasında görevinden bir an olsun dur olmayan büyük kelimeler...

Arkadaş, dost, kardeş... Arayınca dünyada tek elmas kaşıkçınınkiymiş gibi bir yeise düşürürken, Allah-u Teala ömre katınca hiçten üç olabilecek kadar değerliler...

****

Zor bir hayatı olmuştu Ömer'in. İmtihanı hem pek çetin olmuş hem de erken çalmıştı kapısını. Önce annesizlik düşmüştü kirpiklerine, sonra aynı dakikalara denk gelmişti babasızlığı. Ama kırık dökük kalan o kapıyı menteşelerinden söküp atan pek tabi sevgisizlik olmuştu. Su gibiydi bir çocuk için sevgi. Nasıl fidanı yeşertmiyorsa, meyve de veremiyordu ne kadar zaman geçerse geçsin.

Ömer yıllarca geçen hayatında denge kuracak bir terazi bulamamıştı. En kötüsü annesiz mi babasız mı yoksa büsbütün yalnız kalmak mı öğrenememişti. Çünkü hepsi o kadar ağır gelmişti ki diğer kefeyi doldurmaya güç yetirememişti. Sırtlamış ama ezildikçe ezilmiş, hüsran denilen çekiç kafasına vurdukça vurmuştu.

Hiçbir kaybın bir eşiti olmuyordu hayatta. Çünkü giden her insan, kaybedilen her an gibi tekti. Başka anlar geliyor, başka insanlar giriyordu ömre ama aynısı olmuyordu. Ama zaten önemli olan bu değildi. En erdemlisi kayıpların yerine birilerini koymak değil, kayıpların yerine yaşamaya devam edebilmekti. Kimsede tarifi yoktur eğer yokluğun başrolü değilse ama yanımızda olan insanlar da bir hiçliğin yerine kendini koymak istemez. Filmlerdeki gibi değildir ki hayat. Kimse birinin dublörü olmak istemez.

Ya da...

Bir bant...

Bant, yapıştırıldığı yerde bir et vazifesi mi görmek ister? Şüphesiz ki hayır. Bu tamamıyla acıyı tolere edebilme yöntemidir. Aslında yeniden teni saracak olan kabuğu koruma biçimidir. Kanamasın, etrafa da bulaşmasın diye çaba göstermektir.

Ömer de bunun farkına varabilmişti son zamanlarda. İlk kez kimse onu kuru kuruya teselli etmiyordu. Kimse acımıyordu bile ona. Çevresindeki herkes bir başkaydı artık. Kimse kaybettiklerinin yerini doldurmak istemiyordu. Et parçası değil de bant olmak istiyorlardı. Etine yapışmak değildi dertleri, ömrüne ilişmek istiyorlardı.

Peki ne demekti hiç çıkmayan bantlara sahip olmak? Bu yaraları olanın tercihiydi artık. Neyin, ne kadar acıttığı ve ne kadar idare edebileceği önemini yitirmişti. Tedavinin, iyileşmenin yolunu bulmuştu. Manevi bir bant sarmıştı da kurtulmak istemiyordu. Canı bahşedene yaklaştıran her ne var ise onu hayatına saracaktı Ömer. Yine huysuzluğunu yapacak, insanların sabır eşiğini sarı çizgileri umursamayan çocuklar gibi geçecekti ama telafisini de hazır edecekti en başından.

4 ÇEYREK (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin