23.ÇEYREK

2.8K 393 247
                                    

Nefeslerinizi tutun ya da tutmayın, birilerinin nefesi kesilecek... Hmm yok yahu ben bir şey yapmadım o.O 

Keyifli okumalar...

****

Bekir öyle bir duygu yoğunluğu yaşıyordu ki annesinin gözyaşları içerisine çok dokunmuştu. İncitmek istememişti halbuki. Ancak Allah'ın izniyle dediği bir kararı da daha fazla içinde tutamamıştı. Gecesinde Rabbi, gündüzünde Rabbi varken istememişti merkezinde kendi olan, böylesi bir sorumluluğun yükünü. Sonunda anneciğinin ellerinden öptü ve odadan çıkana kadar ardından izledi. Gecelerce kararını hayra çıkarsın diye Yaradan'a dua etmişti. Eğer dilim çözülecekse de bilirim ömrüme biçileni demişti. Öyle de olmuştu. Bir çırpıda gönlünden geçen diline mesken kurmuştu. Sesi, kararına destek çıkıp aksetmişti dünyaya.

Bekir, öğle namazını birkaç damla yaşla eda edip sonsuza kadar kapattı açılamayan gül bahçesinin kapısını. Yaşları belki ömrüne nasip olmayacak çocukları içindi, belki de vazgeçtiği uğruna döküyor, şükrediyordu içten içe. Gül bahçesine bülbül olamamanın hüsranı oturmuştu belki yüreğine. Belki de gülün kokusunu duyamayacak olmaktı hüznü. Ama her şeyin ötesinde, ilmi ve merhameti ömrünü kuşatan Rabbinin rızasına talipti. Ne güle sevdalanacaktı, ne bülbül gibi şakıyacak. O bahçenin bekçisi olacaktı sadece.

Seccadesini topladı, üzerine çeki düzen verdi. Giyim kuşamına her zamanki gibi özen gösterdi. Bir mümin en güzel haliyle arz-ı endam etmeliydi. Gören bir daha bakmalı demek değildi bu. Aksine mütevazılığını gizlemeliydi tertemiz elbiselerine. Gösteriş müminin ruhunda olurdu ama işlemişse tene, bambaşka gözükürdü insan. Ne kadar isteseniz de engelleyemezdiniz bunu. Heybetli, hal diliyle 'ben buradayım' diyen bir kisveye bürünürdünüz. Abartmazdınız ama hep abartırdı görenler sizi. Bekir böylesi heybetliydi işte.

Annesini Allaha emanet ettikten sonra buluşma adresine doğru yola koyuldu. Sakin başlamayan günü, dinginliğe bırakacak gibi de gözükmüyordu. Zaman kolumuza asılıp geleceği gösterecek kadar kudretli olabilseydi belki koşardık gideceğimiz yere. Ve yine biraz olsun kudretli olabilsek biz tutardık kolundan kaçmasın diye. Ama ne insanın elindeydi bu ne de zamanın. O geçip gidiyor biz sakince ardından yol alıyorduk.

Birkaç gün önce sözleşmişlerdi Ömer'le. Birbirlerinin telefonlarını almışlardı. Buluşacakları adresi de mesajla göndermişti Bekir'e. Son model(!) cep telefonunu eline almış, adrese şöyle bir bakmıştı. Ardından imalı bir gülümseme yollamıştı ekrana. "Ah be gönlümün attığı yer! Ben gelmesem sen çağırıyorsun ya beni. Bilirim ki vardır bir hikmeti." cümlelerini kurmuştu. Adres, Ömer'in hayatını tepetaklak eden kararı aldığı yere işaret ediyordu esasen. Bilememişti Bekir'in bir Galata kuşu olduğunu.

Osman'la buluştukları yerde buluşmak istemişti Bekir'le de. En büyük kabusum dediğini silmek değil, üstüne gitmek için varacaktı oraya. Ölüm insan hayatı için dönüm noktası olabilirdi ama Ömer için aynı zamanda bir çıkış kapısı olacaktı. Girdiği karanlık mahzenlerden umuda açılacaktı. Ne kadar kış ekilmişse ömrüne, o kadar bahar açacaktı. Kucaklaması belki kolay olmayacaktı. Yağmurlar fazlaca işgal edecekti. Nasıl karanlık her bir zerremize işlemişken güneşe alışmak zorluyorsa gözlerimizi, ışık demetlerini kucağında taşımak da o derece zorlayacaktı. Ama öyle bir zaman gelecekti ki tamamen ışıktan ibaret olacaktı.

Ömer, biran önce bir şeylerle meşgul olmanın boşluğa düşmemek için bir çıkar yol olduğunu düşündü. Ne kadar yalnız kalırsa, o kadar sorgu suale boğacaktı zihnini. Kaçınmak istedi tüm bunlardan. Can, Defne, babası... Yüreği öyle fazla yorulmuştu ki düştüğü yerden ne kaldırmaya mecali kalmıştı ne de yardım isteyecek kimsesi. Derdi ne bilmiyordu ki o yüzden yardıma ihtiyacı vardı. Bir şeyler birleşip çok şey olmuştu ve onu bambaşka bir yere götürmek istiyordu. Ulaşmak istediği bir mıknatıstı ve ruhuna batan tüm iğneler onu gösteriyor, etrafında toplanıyordu. Aklındaki onca soru, yaşadıkları... Nasıl bulacaktı o mıknatısın ne olduğunu?

4 ÇEYREK (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin