21.ÇEYREK

2.8K 373 469
                                    

Okur sayımızın artması ümidiyle...

Keyifli okumalar...

****

Elindeki kurşun askere sıkı sıkı sarılan Ömer'in ağzından tek bir kelime döküldü. Kimselerin duymadığı, Ömer'in ise kendi ağzından döküldüğüne inanamadığı...

"Baba..."

Mustafa Demir, sesi kulaklarına ulaşamasa da dudaklarının hareket edişinden anlamıştı oğlunun ne dediğini. Bir kere kendi kulaklarıyla da duyabilmek için nelerini vermezdi. Ama olsundu. Bu başlangıç belki bir gün oğlunun saçlarını okşamaya kadar götürecekti onu. Ümit tohumlarını hep yeşertecek, bulutlu havalara izin vermeyecekti. Yavaş adımlarla Ömer'in yanına yaklaştı. Ömer, hem yorgunluk hem de yaşadıklarının etkisiyle dizlerinin üzerinde yere bıraktı kendini. İlk kez alkol almadığı halde kusuyordu Ömer. İçindeki tüm iğrini, yük olan tüm dünlerini, yüreğini kıskıvrak yakalayan tüm o anları da beraberinde götürdü.

Mustafa ise bir an ne yapacağını bilememişti. Çocuk büyütmemişti ki tepkilerini an be an ortaya koyacaktı. Aklına gelen ilk şey, arabaya koşmasına sebep oldu. Siyah, bir oda gibi lüks ve konforlu olan, camları tamamen içeriyi görebilmeyi engelleyen minibüsün bar kısmı bir sürü içecekle doluydu. Eline aldığı suyu, korumak ister gibi sarıp Ömer'in yanına gitti. Kollarından çekerek biraz ileriye yönlendirdi. Oğlunun üzerinin pislenmesini istememişti. Yeterince uzaklaştıklarına kanaat getirince, suyun kapağını açtı. Önce incitmekten korkarak yüzünü yıkadı. Yer yer çizikler ve çatlaklarla doluyu yüzü.

"Ömer, hadi aç ağzını oğlum." Ömer, mekanik hareketlerle denileni yaptı. Önce ağzını çalkaladı. Biraz da su içtikten sonra, babası kolunun altına alıp arabaya doğru çekti. Şoförü yardım etmek istemişse de, sebebi olduğu enkazı kendisi kaldırması gerektiğini düşündüğün iliştirmedi yanına. Ömer, arabadaki ayarında sıcaklıkla gevşedi biraz da olsa. "Arabayı bir süre hareket ettirme sakın. Uyuya kalırsa ben sana haber veririm. Mümkün olduğunda yavaş kullanmaya çalış, rahatsız olmasın." Verdiği talimata; "Peki Mustafa Bey!" karşılığını alınca içeriye döndü tekrar. Yine mini bara yöneldi. Bu kez midesini bastıracak bir şeye ihtiyaç vardı. Bunun ayran olduğunu düşündü, kapağı açtı ve hepsini olmasa da yarısını içirmeyi başardı.

Ömer ise sadece babasının dokunuşlarını algılıyor, donmuş zihni ve vücuduna sözünü geçiremiyordu. Tekrar yürüyerek dönmek istiyordu İstanbul'a. Onu yalnız bırakmayan ezanların yükseldiği camilere tekrar uğramak istiyordu. Ama geçen 10 gün Ömer'i öyle çok tüketmişti ki. Normal bir insandan daha fazla yol almış, kara kışa da boyun eğmemişti. Bunun yanında çok az beslenmesi ve melankolik ruh hali de tuz biber ekmişti. Kısılan gözleriyle çok net göremese de babası yaklaşmıştı yanına. İncitmekten korkar gibi ayakkabılarını çıkarırken, ağzından hafif bir inleme çıktı Ömer'in. Ayağındaki yaralar ve deforme olan derisi canını yakmıştı. Mustafa, ne yapacağını bilemeyerek ani bir hareketle elini çekti.

Ömer'i yıllardır manen incitirken, bedeninin aldığı en ufak bir hasar incitiyordu şimdi. Çaresiz diğer ayakkabısını çıkarırken de aynı boğuk inlemeyle karşılaştı. Ne oluyor anlayamıyordu. Gerçeği çok geçmeden fark etti ve gözünden bir damla yaşın firar etmesine engel olamadı. Ayaklarındaki derileri soyulmuş, kıpkırmızı olmuştu. Sürdüğü kremler hiç yetmemişti zaten ayaklarını tedavi etmesine. Ama bir söz vermişti ya kendine ve Can'ına, durmak, hele dönmek ayıp gelmişti. Mustafa ise gördüğü manzaradan hiç memnun olmamış, akmaya yeltenen yaşları hemen itmişti. Yanında, Ömer'i iyi edecek her türlü malzeme vardı. Karşılaşacağı herhangi bir duruma karşı tedbirini gelmeden almış olsa da bu kadarını beklemiyordu.

4 ÇEYREK (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin