Selamun aleykum sevgili okurlarım.
Bir teşekkür borcum var hemen ödemeliyim. Çeyreklerin yeni kapağını yapan @Mihr_i canım ellerin dert görmesin. Çok çok, bir sürü teşekkür ederim. Hoş oldu değil mi ya? Bölüm de zat-ı şahanenize ithafım.
Mihricanıma Not: Filtre kalkmıştır : )
Keyifli okumalar...
Ağızdan çıkan söz, okların ucundaki zehir gibidir bazen. Fırlatıp atmak kolaydır ama vardığı yerde hasar tespiti yapmaya ya takatiniz kalmaz ya da vaktiniz... Çünkü saniyeleri saymak zor gelir, acı verir, yakıp geçmiştir zaten... Teninize batar önce, anlamaz ve devam etmeye çalışırsınız ama zamanla acı öyle yerleşir ki o zaman fark edersiniz olan biteni. Teninizi geçmiş, ciğerinize ulaşmış, paramparça etmiştir siz farkında bile olmadan. Sonra tüm kanınız çekilir ve dilinize ulaşır sessiz çığlıklarınız. Ağzınızda biriken kanın tadı, acının tadı olmuştur artık. Yavaş yavaş ölür hisleriniz. En derininizde hissettiğiniz acı bile kaybolur. Hiçliğin kıyılarına, son nefesleriniz dalga dalga vurur...
Pişman değildi belki Ömer ama eski bir yara derinlerden sızlıyordu şimdi. Kaşırken kanatmış, acıtırken acımıştı. Deşmişti kabuk tutmuş yarayı, sıyırmıştı etinden. En ufak bir rüzgar bile sızım sızım ediyordu tenini. Kabuk tutana kadar da sızlayacaktı inadına. Ancak bu kez kabuk kolay tutmayacak, kendiliğinden de kapanmayacaktı.
****
"Oooo kaymaçina mı o Safiş?"
Kaymaçina Ömer'in en sevdiği tatlı, yöresel olduğu kadar aşksal bir seçimdi onun için. Tıpkı Can gibi... Krem karamelin karamelsiz versiyonu diye tabir ediyorlardı soranlara. Sadece süt, şeker ve yumurta kullanarak yapılan tatlıyı bir tepsi porsiyon olmak üzere iki tane onar bölmeli mide bitiriyorlardı. Ömer'in gönlünü böylesi fetheden başka bir şey daha keşfedilmemişti henüz. 14 yumurta, 2 kilo süt, 2 bardak şekeri çırparak fırına atıyor, iki deli oğlan için eşsiz bir lezzet ediniyordu Safiye. Dolapta iyice soğutup elinde koca tepsiyle hemen kapısını çalıyordu çocukların. Tadarsa bir iki kaşık kafiydi ona. Hala tadının ağır geldiğinden şikayet ediyordu ki fazlasını da yemesi mümkün değildi. Çünkü kalmıyordu. Ömer de her seferinde 'Yerlisin sen, Arnavut olsan duramazsın' deyip gülümsetiyordu Safiye'yi. Bir de servis etme kısmı vardı tabi. Tepsiyle götürmese ya da bir kaşık alsa bozulan görüntüden hemen şikayet ediyorlardı. Arsızdı demek bu çocuklar biraz. Tepsi önlerine koyulduğu anda da kaşıkla dalıp, dibini görmeden durmuyorlardı.
Sadece bayram sabahlarında yapılan bu tatlıyı bir de Ömer, özel sipariş ettiği zamanlarda yapıyordu Safiye. Bu kez ise Ömer'e sürpriz yapmıştı. Aslında hastaneye kaldırılması ve yaşadığı sarsıntıdan kurtulması için dört dönüyordu Can ve Safiye. Hem içki içmesine engel olmak hem de yaşadığı sarsıntıyı unutturmaya çalışıyorlardı. Kolay değildi elbet ama yine de yanında olduklarını göstermek istiyorlardı.
"Ben böyle arada sırada bayılsam mı acaba ya? Bir ihtimam, efendim bir üzerime düşmeler falan."
"Ben bayıltırım çakır oğlan ne zaman istersen, sen hiç merak etme."
"Ben de üzerine itinayla çökerim kardeşim."
"Hmm. O zaman ben çokta şey yapmayayım. Evet Safiş getir bakalım aslan payını önüme."
"Bir dakika ya! Önüme derken? Höst lan tek mi yiyeceksin? Ben yemeyecek miyim? Safiye Abla ikimize de yetecek kadar yapmış işte."
"Yok. Tı. bu seferki sadece benim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
4 ÇEYREK (Tamamlandı)
Espiritual✒Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam... Alıp beni götürsün, tam 4 inanmış adam.. ✒Bekir, Ali, Ömer ve Osman... Modern zamanların klavyelerinden değil, fazla geçmiş bir zamanın tozlu sayfalarından çıkıp geldiler. ✒Hem 4 çeyrek de bir tam ede...