Hayat bir çocuğun şekerine benzerdi.
Çabucak bitiverirdi. Tadı bazen tatlı bazen acı olabiliyordu. Şekerin içindekilere göre tadı da değişirdi. Aynı bir insanın hayatı gibiydi. Örneğin; şekeri ilk yalayışınızda tadı çok güzel gelir ve biraz daha yemek istersiniz ama sonlara doğru şekerin tadı sizi çok bayar. Daha da yemek istemezsiniz.İnsanda ilk defa gözünü açtığında her şey o kadar naif ve güzeldir ki içinizde bir yaşam isteği uyanırdı. Ama bu durum çok da uzun sürmez. Ergenliğe adım attığınız an bu istek sönerdi ve hayattan nefret ederdiniz.
Annem de hayattan nefret ediyordu. Ta ki babamla tanışana dek. Arif Ulusoy. Bu dünyada görebileceğiniz en gizemli adamdı. Soğuk görünüşüyle herkesi korkuturdu. Bir kişi hariç. Pelin Karadağ. Pelin Karadağ yani annem bu hayatta görebileceğiniz en inatçı insandı. Babamı değiştirebileceğine, buz gibi olan kalbini sıcaklıkla doldurabileceğine inanmıştı. Ve bunu da başarmıştı.
Babam bir tek anneme iyi davranıyordu. Ablamla bana bir yabancı gibi davranıyordu. Sanki onun kanını taşımıyorduk. Sanki onun soyadını taşımıyorduk. Yoldan geçen rastgele bir insan gibiydik onun için.
Ablam babamın bu soğuk davranışlarına üzülürdü ama sürekli kendi kendine “Belki bir gün bize de anneme davrandığı gibi davranır.” diye boş umutlar veriyordu. Ben ise babamı takmıyordum bile. Ne hali varsa görürdü.
Ablama babamın asla bizi sevmeyeceğini anlatırdım ama beni dinlemezdi. Kendini ümitlendirmeye devam ediyordu. Ta ki annemin ölümünden sonra. Evet, yanlış okumadınız annem öldü. Ve babamın soğuk davranışları şiddete dönüştü. En ufak şeyde şiddete başvuruyordu.
Dışarıya çıkıp eve geri geldiğinde ayrı bir sinirli oluyordu. Sebebi ise gezdiği her yerde annemin yansımasını görmesiydi. Her şey ona annemi hatırlatıyordu. Bu nedenle taşınmaya karar verdik. Babam taşınmaya karar verdiğinde ilk defa bize fikrimiz sormuştu. Bizde mecburen evet dedik. Eğer ona karşı çıkarsak kemerin tadına bakardık.
“Yani şimdi taşınacak mısınız?” diye sordu en yakın arkadaşım Büdü. Büdü, ona taktığım lakaptı. O da bana Edi diyordu.
“Zorundayım.” Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Evimizin önündeki çınar ağacına çıkmıştık. En yüksek dalda oturuyorduk. Sırtımızı ağaca vermiştik.
“Edi.” Başımı ona doğru çevirdim. “Bu ağaçta saklansak olmaz mı? Kimse bizi görmez. Hem senide taşınmaktan kurtarmış oluruz.”
Başımı iki yöne doğru salladım. “Olmaz Büdü. Babam çok kızar. Hem sana hem bana da hayatı zindan eder.” Ayağa kalkmaya yeltendim. “Hadi gidelim. Daha eşyalarımı toplayacağım.” Elimi Büdü’ye doğru uzattım kalkması için.
“Başka bir evrende yine görüşürüz değil mi Edi?”
“Görüşürüz Büdü.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OPİA
Teen Fiction6 yaşındayken annesini kaybeden Eylül Ulusoy,özel sebeplerden dolayı yaşadığı şehir İzmir'den anılarını bırakıp ailesiyle birlikte taşınırlar. Yıllar sonra İzmir'e üniversite okumak için geri döner ve üniversitesinin ilk gününden okulun popüler çoc...