Bölüm 13

62 47 2
                                    


Ketçaplı cipsten bir tane aldım ve zevkle çiğnedim. Daha maçın başlamasına on beş dakika vardı. Biz de bu on beş dakikayı maçı izlemeye hazırlanmak için kullanıyorduk. Gören de maça bizim çıkacağımızı sanırdı. Önümde duran leziz koladan bir yudum aldım.

“Maşallah! Maç başlamadan abur cuburları götürmeye başladın.” Elimin tersiyle Bora’nın yanağına okkalı bir Osmanlı tokadı yapıştırdım. Allah’ım ona neymiş benim tıkınmamdan?

Yanağını ovarak “Ne dedik de vuruyorsun hemen! Hırçın!” dedi şımarık zengin bebesi gibi.

“Hak etme o zaman sende!”

“Bak sana Bayan Kör’den daha iyi bir lakap buldum,” Konuşmasına devam edebilmek içi benden önce bir tepki bekledi. Sonra istediği tepkiyi alamayınca konuşmaya devam etti.

“Hırçın, nasıl güzel değil mi tam senlik?”

“Hırçın mı? E ben de san o zaman…” Aklıma bir lakap gelmiyordu. Bay Abartan da artık eskimişti hem o bana yeni bir tane takma isim takıyorsa ben de ona yeni bir isim takmalıydım.

Çirkin? Hayır bu asla ama asla olamazdı. Bora’dan haz etmiyor olabilirdim ama hakkını da yememek lazımdı. Yapılı ve eli yüzü düzgün bir çocuktu. Zaten bu lakabı en fazla onu sinir etmek için söyleyebilirdim. Kısa bir süre sonra aklımdaki lamba yandı.

“Şımarık diyeyim!”

“Bunu çok mu aradın Hırçın?” 

Tam Bora’ya ağzının payını vermek üzereyken Büşra yüzük parmağıyla bizi susturarak “Susun maç başlıyor!” dedi heyecanla ve ellerini birbirine çırptı.   Büşra heyecanlandığı zaman el çırpar ve zıplardı.

***
 
Skor üçe sıfırdı ve hepimiz maça odaklanmıştık. Üç olan Beşiktaş sıfır olan ise bizdik. Ne yazık ki! Bütün nefesler tutulmuştu. Bizimkilerin skoru eşitlemesi zordu ama imkansız değildi, sonuçta 24 tane şampiyonluğumuz vardı.

Ama onlarında ziraat kupası var!
İç ses acilen susman gerek yoksa ben seni susturacağım!

Bora ile bir date yani randevuya çıkmak istemiyordum.  Benim asıl istediğim şey zaferin tadına bakıp Bora’nın etek giymesini istiyordum. Yenilgiyi sevmiyordum sevemiyordum. Bu hayatta benim için tek bir şey vardı; kazanmak.
Ben hırstan bir hal olmuşken Bora’nın sinir bozucu sesi kulağım fısıldadı. “Ne oldu Hırçın? Buz kestin? Yoksa randevuya çıkacağız diye heyecanlındın mı?”

Başımı ona doğru çevirdim ve “Ne heyecanlanması? Saçmalama her ne olursa olsun biz kazanacağız Şımarık.” Dedim kendimden emin bir şekilde.
“Ayn-“ Bora daha lafını  tamamlamamışken Büşra’nın sevinç dolu çığlığı kulağımda yankılandı. Bu çığlığın tek bir anlamı vardı; kazanmışlardı. Beşiktaş Galatasaray’ı  yenmişti.  “İMDAT!” diye çığlık çığlığa bağırmak istiyordum.

***

Büşra ve Kuzey cips doldurup içecekleri doldurmak üzere mutfağa gitmişti ve Bora ile beni yalnız bırakmışlardı. Maçtan sonra Büşra ve Bora benimle deli gibi dalga geçmişti.

“Ne oldu Hırçın? Sustun kaldın.”

“Bir şey olmadı Şımarık!”

“Haftaya Salı gibi yaparız buluşmamızı.”

“Zorunlu buluşma,” diyerek Bora’yı düzelttim.

“Çocukken de böyleydin. Dediğim dedik, inatçı ve bencil. asla inatçılığından vazgeçemezsin değil mi Eylül?”

“Ben mi bencilim?”

“Evet,” Yapmacık bir sinirle ofladım. "Neyse ben seni haftaya salı saat yedide alırım." dedi ayağa kalkarak.

"Alırsın."

"Çok heyecanlısın değil mi? Benim gibi dünyalar yakışıklısı biri ile randevuya çıkacağın için."

"Ya ne demezsin?" dedim mırıldanarak. Hiç heyecanlı değildim. Bora ile bir randevuya çıkma düşüncesi beni deli ediyordu ama içimde bir yerlerde onunla birlikte randevuya çıkma isteği vardı.

Ben neden böyle bir şeyi istiyordum ki? Ben Bora'dan nefret etmiyornmuydum? Yoksa ona  yavaş yavaş çekiliyor muydum?

Tabii ki hayır! İçimde Bora'ya karşı birazcık bile hoşlantı yoktu. Ya da var mıydı? Ah,bu düşünceler beni deli ediyordu.

"Neyse ben gidip Kuzey ve Büşra'ya bakayım. Sonra bunların bez masrafı ile uğraşamam." Bora'ya anlamazlıkla baktım. Gözleri ile mutfağı gösterdi.

Göz devirdim. Büşra'nın hamile kalabileceğini ima ediyordu. Alaycı bir tavırla"Tamam git de bal sonra teyze olmayayım." dedim.

Arkasını dönüp koridora doğru ilerlemeye başladı. Tam o sırada telefonum üst üste gelen bildirimlerle  birlikte titredi. Arka cebimdeki telefonuma uzandım ve gelen bildirime baktım.

0546***: Akşam yemeğine gidemezsin.

0546***: Eğer gidersen pek iyi şeyler olacağı söylenemez Eylül Ulusoy.

OPİAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin