Dalgalı saçlarım ve başımdaki tacımla birlikte Blair’e çok benziyordum. Beyaz bir gömlek altımda ki mavi etek vardı. Bir de Blair’in giyeceği tarzdan bir ceket. Hava soğuk olabilirdi. Boy aynamda biraz geriye gittim ve nasıl göründüğüme bir kez daha baktım. Ben Blair’e değil de Blair bana benziyordu. O derece aynı duruyorduk. Sadece yanımda bir Chuck Bass eksikti.
Niye canım Bora var ya!
İç ses çabucak kapa çeneni!
Kafamı çevirip yanı başımdaki Büşra’ya baktım. Kareli bir sarı etek-ceket takımı giymişti. Sarı saçları boynunu örtüyordu. Dudakları sürdüğü lip gloss sayesinde güneş gibi parlıyordu.
“Ne oldu da öyle bakıyorsun? Çok mu güzelim?” Ona doğru öpücük attım. “Evet. Öylesin!”
“Teşekkür ederim!”
“Rica ederim, neyse hazırsan çıkalım.” dedim ve kapıya doğru yöneldim.“Hazırım.” Kapının kulpunu aşağı doğru çektim ve kapı açıldı. Hemen ardından çıkıp ayakkabılarımızı giydik ve kendimizi kapının önüne attık. Tam arabaya bineceğimiz önümüzde başka bir araç durdu. Kırmızı renkte olan arabanın camı yavaşça aşağı doğru indi ve Bora’nın yüzü ortaya çıktı.
“Nereye kızlar?”
“Partiye.” dedi Büşra.
“Kostümlü olan mı?” Başımızı evet anlamında salladık. “E o zaman sizde binin arabaya. Bizde aynı yere gidiyoruz.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OPİA
Teen Fiction6 yaşındayken annesini kaybeden Eylül Ulusoy,özel sebeplerden dolayı yaşadığı şehir İzmir'den anılarını bırakıp ailesiyle birlikte taşınırlar. Yıllar sonra İzmir'e üniversite okumak için geri döner ve üniversitesinin ilk gününden okulun popüler çoc...