Sağ göz kapağımda kırmızı renk, sol gözümde ise sarı far vardı. Dudaklarım ise kıpkırmızıydı. Makyajım, üstümdeki Galatasaray formasıyla aşırı uyum sağlıyordu. Bileğimde ise sarı-kırmızı bezden bir bilezik vardı. Ben ne ara bu kadar fanatik olmuştum?
En son annemin ölümünden sonra Galatasaraylı olmuştum. Yoksa önceden Fenerliydim ama annem ölünce onun tuttuğu takımı tutmak istedim. İlk başta bu sebepten tutmuştum. Sonrasında takıma ısınmaya ve sevdiğim için tutmaya başladım.
Büşra'ya göz ucuyla baktım siyah ruj sürmüştü ve yanağına ise beyaz boyayla savaşa hazırlanırmış gibi çizgi çizmişti. Boynuna da Beşiktaş'ın renklerinin bulunduğu bir atkı sarmıştı. Göz kapaklarını da aynı benim gibi birini siyah birini beyaz yapmıştı.
"Bugünde çok güzelim." dedi ve aynaya bakarak kendine doğru bir öpücük attı. Ardından yaşlı teyzeler gibi "Tü tü tü maşallah!" diye kendine övgü yağdırmaya devam etti.
"Egoist." diye mırıldandım.
Başını yavaşça döndürerek "Ne dedin sen?" dedi tehdit edici bir şekilde. İmrenerek "Hiçbir şey," dedim.
"Öyle olsun." Büşra'dan arada çok korkardım ,onun istemediği bir şey yaptığınız an size avıymış gibi gözlerini diker ve ardından avını gıdıklamaya başlardı. Aynı bir avcı gibi..."E Kuzey'i göreceksin heyecanlı mısın?"
"Hem de nasıl?" Büşra aşık olunca saçmalayan insanlardandı.
***
Bir dakikalık asansör yolculuğunun ardından Boraların evine ulaşmıştık. Evlerini daha dağınık beklemiştim aksine insanı gıcık edebilecek kadar düzenliydi. Ben bile bu kadar düzenli bir insan değildim. Aslında hiç düzenli değildim odamı anne dili ve edebiyatına göre bok götürüyordu.
"Hoş geldiniz!" dedi Kuzey sevecen bir sesle. Kuzey ve Büşra birbirlerine romantik romantik baktılar. Onlar bakışırken bizde Borayla birbirimize karşılıklı olarak göz devirdik.
"Eteğini sipariş ettin mi?"
"Yok etmedim, zaten gerek de yok. Asıl sen yemekte ne giyeceğin elbiseyi sipariş ettin mi? Dudaklarımı büzdüm ve ona cevap vermeden ayakkabılarımı çıkarıp eve girdim. Şu anda bana içinden sövdüğüne yüzde yüz emindim. Onu gıcık etmek artık hobilerim arasına girmişti.
"E bu ev niye bu kadar düzenli?"
"Başak burcuyum." Bora'ya anlamaz bir tavırla baktım. Bora ilk başta bana "ciddi misin?" dermiş gibi baktı sonra göz devirdi.
"Sen nasıl bir kadınsın? Bütün kadınlar genellikle burçların özelliklerini ve saire çoğu şeyi bilir. Başak burcunun da özelliklerinden biri titiz olmasıdır."
"Sen de büyük ihtimalle kız tavlamak için araştırmışsındır."
"Sen nesin?"
"Kova." 2 Şubat 2004'te dünyaya gelmiştim. Burcumdan da gayet memnundum. Aslında pek bir önemleri yoktu bence. Saçma geliyordu. Neymiş terazi ikizlerle iyi anlaşır, şu iki burç hiç anlaşamaz. Koca bir saçmalıktan başka bir şey değildi.
Bora hafifçe kıkırdadı. "Burcunun özelliğini bu kadar taşıyan görmemiştim açıkçası."
"Neymiş benim burcumun özellikleri?"
"Kendi davulunun ritmine göre yaşayan, bağımsız, zeki, dünyaya alışılmadık bir bakış açısı ile bakan."
Göğsümü kabartarak "Ah, sen bana şimdi zeki mi diyorsun?" dedim.
"Sinsilik açısından tabii ki canım. Yoksa ben senden kat ve kat daha zekiyim." Bıkkınlıkla ve sinirle ofladım. Bu doğruydu. Bora'nın her dersi beden iyiydi.
"Hiç oflama Eylül Hanım, sen ilk kelimesi ananı si-" Bora'nın ağzını iki elimle kapattım ve "eğer o kelimeyi söylersen seni gebertirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OPİA
Teen Fiction6 yaşındayken annesini kaybeden Eylül Ulusoy,özel sebeplerden dolayı yaşadığı şehir İzmir'den anılarını bırakıp ailesiyle birlikte taşınırlar. Yıllar sonra İzmir'e üniversite okumak için geri döner ve üniversitesinin ilk gününden okulun popüler çoc...