16

2.7K 244 143
                                    

Selamlaarr, 16. bölüme geldik efendimm.

Bu bölümü ben çok sevdim şahsen. Çok güzel bir bölüm oldu. Sizin de seveceğinizi umuyorum.

Normalde dün atmam gerekiyordu bu bölümü ancak dün yetiştiremedim gecikme için kusura bakmayınn.

Hadi sizi bölüme alalımm.

_____________________________________

İyi okumalar, sevgilerle...

____________________________________

❄️❄️❄️

Bir şeyler kaybetmemek için çabalayan insanlar, yalnızca gerçekten  kaybetme duygusunu tadanlardır.

...

Arrow telaşlı bir şekilde merdivenleri tırmandı bir bir. En üst kata çıkana kadar muhafızlara ve cariyelere görünmemek için türlü saklanma çeşitleri denemişti, gerek kat arasında dolaşıyor gibi yapmış gerek duvarları kendisine siper etmişti. Ama en sonunda kimseye görünmeden en üst kata, odasının kapısına ulaşabilmişti.

Kapıyı açarak içeri girdi. Gözleri yatağına kaydı. Anna'yı uyurken bulmayı bekliyordu. Saat gece 12 civarı falan olmalıydı. Bu saatte Anna hep uyurdu zaten. Ama bugün uyumuyordu. Aynanın karşısında, ayaktaydı. Kapının açılma sesiyle Arrow'a döndü Anna. Bir eli saçındaki örgüdeydi.

Arrow kızın saçlarına baktı. Yine canı sıkılmış ve saçlarını garip, ama hoş şekillere sokuyordu. Bu odada kaldığından beri, ne zaman canı sıkılsa saçıyla, kıyafetiyle uğraşıyor, ya da kendisine farklı uğraşlar buluyordu. Bunlardan biri de Arrow'un dolabını dağıtıp tekrar düzenlemekti. Arrow bir sefer odasına girdiğinde karşısında gördüğü manzarayla donakalmıştı. Anna dolabının başına oturmuş, tüm kıyafetleri dağıtıp yere bir tepecik gibi yığmış onların başında oturarak tek tek katlıyordu. Başta neye uğradığına şaşırsa da sesini çıkartmamış ve kızı kendi haline bırakmıştı.

Şimdi yine canı sıkılmıştı belli ki. Saçlarını örüyordu, ama ne örgü... Kestane rengi saçları, mum ışığının yansımasıyla farklı bir renge bürünmüştü. O örgünün her bir boğumu, Ah o örgünün her bir boğumu... Zarifçe yanaklarından aşağı salınan birkaç küçük saç tutamı... Omzunun üstüne attığı örgünün sonu, güzel yüzünü daha da açığa çıkarmıştı.

Arrow'a baktı Anna. Ancak Arrow kendisine gelebilmiş değildi hala. Karşısındaki kızın örgülü haline bakıyordu. Bu hali kesinlikle yüzüne çok yakışmıştı. Kızın ona baktığını fark edince boğazını temizledi. Kendine geldi bir anda derin bir uykudan ayılmış gibi. İlk başta ne söyleyeceğini hatılayamadı. Çok mühim bir mesele için gelmişti buraya ama neydi. Zihnini yokladı. Birkaç saniye sonra aklına gelen mühim meseleyle kendi aptallığına yandı. Doğru ya! Ortalık karışacaktı. Hemen kendisini toparlayarak konuşmaya başladı.

"Hazırlan, gidiyoruz"

Anna duraksadı. Kalemle çizilmiş gibi olan güzel kaşları usulca çatıldı. Duyduklarını kavrayamadı bir an.

"Gidiyor muyuz? Nereye?"

Arrow önce Anna'ya ardından üzerindeki elbiseye baktı. Günler sonra tam da denk gelmiş gibi gecenin bu vakti dışarı çıkmaya uygun bir kıyafet vardı üzernde. Uzun süre acıyan ve geçmeyen yara izleri yüzünden pek de toplum içine çıkabileceği bir şeyler giyinememişti. Arrow'un gün boyu odada olmaması ona bu konuda yardımcı olsa da geceleri, Arrow geldiğinde utanıyor ve yattığı yerden asla kalkmıyordu. Bacaklarının üstündeki örtüyü terlese bile açmıyordu. Neyseki yaraları neredeyse iyileşmişti. Gayet dinçti artık. Bacaklarında biraz iz kalmış, sırtındakilerse canını yakmayacak kadar iyileşmişti.

Bana Aitsin (Tarihi aşk serisi 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin