Bersun; Bölüm 16: Boşanacaklar!

12.6K 416 48
                                    

Gözlerimin açıldığını biliyordum ama kimseyi net göremiyordum. Herkes bulanıktı, sesleri yavaş yavaş netleşmeye başlayan herkes. Yorgun hissediyordum kendimi, yanımdakilerin sesleri birer birer azalırken tek bir ses duyuyordum, Mehmet Mirza'nın sesini duyuyordum. Şu an duymak istediğim tek sesi duyuyordum, beni rahatlatan ve bu rahatlığın verdiği sancıyı her an artıran sesi.

Farkındaydım, ondan etkileniyordum. Etkilenmek derken hoşlantı anlamında değildi elbette, alışıyordum. Varlığı bende bir etki bırakıyordu, sanki o gidince yapayalnız hissedecek gibiydim. Yalnızlıktan korkum alıştırıyordu belkide beni ona, sonuçta ömrü ve ömrüm yetene kadar onundum. Beni ölene kadar yalnız bırakmayacak tek kişiydi o. İstediği için değildi oysa yanımda oluşu. Zorundaydı, hep yanımda olmak, önür boyu bırakmamak zorundaydı.

Bu beni mutlu mu edecekti mutsuz mu edecekti bilmiyordum, en başlarında beni kalbimi paramparça edecek kadar üzen, mahveden varlığı olmayışıyla kendini aratıyordu. Tamamlanmamış cümleden ölüm haberini aldığımda kendimi bomboş hissetmiştim, boşlukta gibiydim. Yanımda kimse kalmayacak endişesi yaşıyordum, annem ya da babam; kardeşlerim, kuzenlerim, arkadaşlarım, dostlarım, kardeş gördüklerim... Hiçbiri yoktu zihnimde o an, istemeyerekte olsa bilinçaltım onun beni asla bırakmayacağına endexlenmişti. Bırakmazdı, bırakamazdı.

"Bersun? Ne oldu yine, son zamanlarda heo böyle başın dönüyor, gözünün önü kararıyor, hazır hastanedeyken bir test falan mı yaptırsan?" Umursamazca omuz silktim, beni düşünüyor gibi görünüyordu ama önce kendisini düşünmesi gerekiyordu. Ben bir tıp öğrencisiydim, seneyede mezun bir öğrenci olup tusuda hallettim mi doktordum, tabii babamın işleri bana devretme sorunsalı olmasaydı, orası apayrıydı.

"Mehmet Mirza, bir sorun olduğunu düşünseydim testleri yaptırıp birebir ben kendim incelerdim. Yorgunluktan ve stresten bunlar hep." Dudaklarını üzülmüş gibi birbirine bastırdı, başını 'sen bilirsin.' misali yana yatırıp kaldırdıktan sonra gülümsedim.

"Uyu o zaman Bersun, yorgun görmek istemiyorum seni." Mehmet Mirza'ya başımı salladıktan sonra üzerime bastıran uykuyla hızla gözlerimi yumdum, uyumam zor olmamıştı. Uyumayı hak ediyordum, bazı şeyleri hak etmediğim kadar ediyordum hem de.

Uyuşuk adımlarla bembeyaz bir ormanın içine girdim, ağaçlar bile beyaz ışıklar saçıyordu sanki.

Kulağıma o çok sevdiğim ses çalındı, unutamadığım, başka hiçbir sesi umursamadığım kadar umursadığım ses.

"Bir yaz gecesi rüyası gibi sevgilim." Dahada yakından gelmeye başlayan sesle arkamı döndüm. Eğilip kendime baktığımda üzerimde mor bluzum ve altımda sarı pantolonum olduğunu gördüm. Ayakkabım siyahtı, saçlarım ise yandan omuzlarıma örülüydü. Bu halim Eymen'in beni son gördüğü halimdi.

Karşımda gördüğüm vücuttaysa kırmızı bir bluz vardı, üzerinde kuru kafa olan, ve daha bir çok desen barındıran. Bilekte siyah bir bileklik lacivert bir pantolon, lacivert bir ayakkabı... Bu da benim Eymen'i gördüğüm son haliydi. Başımı biraz kaldırdığımda yok olmuştu. Zihnimi geri gelmesi için yorsamda baş ağrısından başka hiçbir şey olmuyordu.

"Gitme." dedim usulca, "Gidersen ben yapamam sevgilim, sensiz yaşayamam." Aynı ses adımı söylüyordu bu sefer. "Gitme." Sesimi yükseltmiştim, acımda sesim kadar yüksekmişti. Yine bağırdım, her bağırışımda ses tonum daha da yükseliyordu, tıpkı onun her adımı bağırışında dahada yükseldiği gibi.

"Bersun!" Bağırma sesiyle gözlerimi açtım ve doğruldum, Mehmet Mirza yanımda bana bağırarak uyandırmaya çalışıyordu. Bağırdığı için nefesi kesilmişti sanki, yarasına zarar veriyordu.

BERSUN (Töre)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin