➰
Sıcak suyun altında bedenim gevşerken beynim, bedenimi ıslatan suyun tam zıttı olarak karanlık sulara gömülmüş gibiydi. Halsizdim, benliğim bütün olanları kaldıramamıştı, özelliklede sabah aldığım haberle iyice yığılmıştı yerlere duygularım. Haber gelmiş Miranoğullarından, haftaya nişan olacakmış, nişandan 2 hafta sonra da düğün olacakmış. Ben kendimi evlenmeye hazır bile hissetmezken 3 hafta sonra evli, mutsuz bir kız olacaktım. Vücudumu yakan suyu kapattım ve jakuziden çıktım. Pembe, üzeri bordo fiyonklu bornozumı bedenime sardım ve hamamdan çıktım. Karşımda, odamda volta atan Mehmet Mirza'yı görünce sinirle tısladım.
"Senin ne işin var burada?" Bornozluydum, sanırım çok utanıp banyoya kaçmam gerekiyordu ama mantık yürütünce bikiniyle sahilde, taş gibi bol baklavalı erkeklerin önünden geçerken; şimdi vücudumu tamamıyla kapatan bir bornozla mı utanıp kaçacaktım?
"Seni almaya gelmiştim müstakbel karıcığım. Hemen giyin, saçlarını kurut aşağı in, 7 dakika sonra aşağı avluda olmazsan gelir seni kendi ellerimle giydiririm." Ona tiksinircesine bakışlar yolladım ve aklıma takılan soruyu sordum.
"Neden 7?" 32 dişinide gözlerimin önüne serdi ve ona terslenmem gerekirken alakasızca sorduğum soruyu cevapladı.
"4 dakika giyinmen için, 3 dakika da saçını kurutman için, süren başladı acele et!" O odadan çıktığında, söylediklerinin aksine yavaş adımlarla kapıya gittim. Anahtarı bir tur dönderip perdemi çektim. Yavaş hareketlerle üzerime bordo straplez sütyenimi taktım ve onun üzerinede bordo straplez büstiyerimi giydim. Altıma yeşilin üzerine bordo çizgili dizlerimin bir karış üzerinde biten kalem eteğimi giyindim. Kuş tüyü kolyemi taktım ve siyah sivri burun stilettolarımı giydim. Küçük siyah el çantama birkaç kredi kartı, ne olur ne olmaz diye nakit para ve telefonumu koydum. Saçlarımı kurutmadan tepede topuz yaptım, iki yandan çubuk taktım ve dağınık topuz havası verdim. Dudağıma bordo rujumu sürdüm ve gözlerime rimelimi sürmek için kapağını açtım. Sürerken kapım yumruklanmaya başlanmıştı.
"Bersun! 20 dakikadır ne yapıyorsun sen oradaaa!" Mehmet Mirza'nın sesine gülerken eye-linerımıda sürmüştüm. Daha fazla bir şeye gerek duymadan kapıyı açtım ve bir adet sinirle soluyan Mehmet Mirza ile karşılaştım. Beni baştan aşağı süzdükten sonra kolumdan sıkıca tuttu ve odaya itti. Bir an dengem şaşsada dik durabildim.
"Bersun! Bu ne hal Allah aşkına?! Sen beni deli mi edeceksin?! Neden kumaşından kaçılmış kıyafetler giyiniyorsun?!"
Dejavu?
Evet.
"Saçmalama! Normal kıyafet işte!" Gözlerinden ateş fışkırırken dolabıma yöneldi ve içinden buz mavisi, uzun kollu bir bluz, altıma da laci bir pantolon alıp elime verdi.
"Giyin şunları." dediğinde itiraz etmek için ağzımı açtım, ters bakış atmasına rağmen lafımı esirgemedim.
"Bana, ne giydiğime karışamazsın ağa kılıklı! Yeter artık! Nişanlım bile değilsin sen benim!" Kolumu sıkıca kavradığında stilettonun topuğuyla ayakkabısına bastım. Kolumu bıraktığında ters gözlerimi diktim ve kapıya ilerledim.
"Bersun! Nişanlın değilsem bile sözlünüm! İnsanlar seni benden soracak artık, hem elin adamları sana baktığında demeyecekler mi Mehmet Mirza ağanın sözlüsü kendine baktırıyor diye!" Alay eder gibi bir gülüş takındım, gıcıklığın tuttuğu zaman kimse beni durduramazdı.
"Rica et giyeyim, yoksa giymem. İzmir kızıyım ben, deli damarım var benim." Sinirle derin bir nefes aldı, cebinden telefonunu çıkardı ve bir şey açıp bana göstermeden; "Sen istedin." dedi. Gösterdiğinde ise neredeyse çığlık atacaktım. Elinden telefonu almaya çalışırken kahkaha atıyordu. Telefonu havaya kaldırdı;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERSUN (Töre)
Ficción GeneralHer şeyi öğrendiğim gün, ölüm günüm olmuştu, ya da ben öyle sanmıştım. Yaşayan,hayattan zevk alamayan, mutluluğu son demlerine kadar yaşayamayan bir ölüye dönecektim sanırım. O hafif sakallı yakışıklı adam, Mehmet Mirza Miranoğlu anlamsızca beni s...