"Bersun! Bersun uyan!" Almi'nin çimdiğiyle sıçrayarak uyandığımda bana şaşkın ördek gibi bakıyordu. Derin derin nefesler eşliğinde sakinleşmeye çalışırken nefes darlığı çekmeye başladığımı fark ettim. Nefesim daralıyordu, boğazım düğümlenirken; "Mor çanta!" dedim nefes nefese. Akciğerlerimin üzerinde bulutlar dolaşıyordu sanki. Boğazıma kömür isi oturmuş gibiydi. Tüy yutmuşta olabilirdim sanki. Gözlerimin önü kararıyor gibi olmuştu. Elimi kaburgalarımın üzerine yumruk yaparak bastırırken derin nefesler almam için kendimi zorluyordum.
Almila istediğim çantayı getirdiğinde içinden inhalerimi çıkardım.
Ventolin'den derin bir nefes çektikten sonra hâlâ geçmediğini anlayınca bir kez daha tepeye bastım ve bir nefes daha çektim. Yavaşça sakinlerlediğimde titremeye başlamıştım. Ateşim yükselecekti. Ayağa kalkıp lavaboya gittim ve yüzümü yıkadım.
"Sen az önce astım atağı mı geçirdin?" diye soran Almila'yı başımı sallayarak onayladım. Yeniden dönüp yatağıma oturdum ve yavaş yavaş nefes almaya çalıştım. Elime yastığı aldığımda elimle yastığı sıkıyordum.
"İyi misin?" Başımı iki yana salladım. Yumru yerini iyiden iyiye belli ediyordu. Gözlerimi kapadım, elimdeki yastığı bir kenara bıraktıktan sonra iki elimi göğüs hizamda birleştirdim. Sağ elimi sol elimin üzerinde düz ve paralel bir şekilde yerleştirdikten sonra hafifçe nefes alarak başımı sağa çevirdim. Tam omuz hizama geldiğimde şiddetli bir nefes çektim. Dudaklarımı kameraya poz verir gibi büzüştürüp hafifçe bıraktığım aralıktan yavaşça nefesimi bıraktım, bu sürede yavaşça önüme döndüm. Bu hareketi sağa ve sola 10 kere yaptıktan sonra daha rahat nefes alabiliyordum.
Normalde aldığımız nefesten akciğerlerimiz gelişmezdi, bu şekilde nefes egzersizi yaptığımız zamanlarda hem akciğerimizi geliştiriyorduk hemde nefes alıp vermeyi kolaylaştırıyorduk. (Doktor tavsiyesi millet, hiçbir şey yokken bile yapın harike rahatlatıyor.)
"İyi misin şimdi?" Başımı aşağı yukarı sallayıp yatağıma uzandım, uykum gelmişti. Yorulmuştum, uyku basmıştı ama yüksek adrenalinden dolayı kalp çarpıntım vardı.
"Mor çantamda diltizem diye bir ilaç var verir misin?" dedim Almila'ya bana endişeli gözleriyle bakarken. Hemencecik çantadan ilacı verdi, baş ucumdaki suyuda uzattığında ilacı ağzıma attım ve suyu içtim.
"Ben uyuyacağım biraz daha Almila. Çok yoruldum, kahvaltımı kendim yaparım sen işine bak tamam mı kuzum?" Almila beni reddedip bugün yanımda kalacağını söyledi. İkna etmeye çalışsamda inat etmişti ve gitmiyordu.
"Almi, bak zaten patronunla sorun yaşıyorsun. Hem ben daha önce de yaşamıştım bunları. Ayrıca ben tıp bitirdim bir şey olsa ne yapacağımı bilirim." Düşünceli bir hale büründüğünde 'saldır Bersun!' diyerekten onu işe yollamaya çalıştım. Eğer bir şey olursa aramam şartıyla işe gitmişti. Bende odaya çekilip uyumuştum.
Birinin elini başımda hissetmemle mırın kırın ederek yönümü değiştirdim. Bu sefer o el saçlarıma ulaştığında, ne?! Bir dakika! Almi işteydi!
"Güzelim, affet beni yalvarırım. Sana o kadar muhtacımki bilemezsin. Ha bana gelince sımsıkı sarılacaktın, doktora gidecektim kaburgalarım için. Hani beni asla bırakmayacaktın?" Nefes düzenimi bozmadım, konuşmak istemiyordum onunla. Durur durur giderdi sonuçta.
Saçlarımın üzerine bir öpücük bıraktı, kalp atışlarım hızlanırken güldüğünü duyumsadım.
"Seninde küçük küçük kandırma girişimlerin oluyor ama ben yemiyorum. Aç gözlerini uyandığını biliyorum." Hiçbir tepki vermedim, hareket etmedim, nefes alış veriş düzenimi bozmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERSUN (Töre)
General FictionHer şeyi öğrendiğim gün, ölüm günüm olmuştu, ya da ben öyle sanmıştım. Yaşayan,hayattan zevk alamayan, mutluluğu son demlerine kadar yaşayamayan bir ölüye dönecektim sanırım. O hafif sakallı yakışıklı adam, Mehmet Mirza Miranoğlu anlamsızca beni s...