~3 Hafta Sonra~
Gözlerimi ısrarla açmaya çalışan güneşe karşı savaşımı pencereye sırtımı dönerek ilerletirken Almila'nın bağırarak şarkı söylemesi güzelim uykumun bölünmesine sebep oluyordu. Şu üç hafta içerisinde alışmıştım, her sabah kahvaltı hazırlarken şarkı söylüyordu.
Ah evet, Almanya'daydım. Almanya'nın Duisburg şehrinde kalıyorduk. Buraya alışmıştım, sadece yiyecekleri midemi mahvediyordu. Şehirde pis hayvanın yağının kullanılmasından dolayı felaket ötesi bir koku vardı. Şimdiden ülkemin tertemiz havasını özlemiştim. Buradaki koku ve yiyeceklerdeki garip tadlar mide bulantısı yapıyordu. Almila'da aynı sıkıntıyı çekmiş buraya yerleştiği ilk zamanlarda. Hatta buradaki Türk lokantası sahiplerinden Yaprak Teyzede aynı durumu yaşamış. Genel olarak ülkemizin temiz havasını soluyanların problemiydi bu.
Ayağa kalktım ve banyoya ilerledim. Saçımdaki tokamı çözdükten sonra saçlarımı aşağı yukarı sallayıp sıkı bir at kuyruğu yaptım. Saçlarımı uzatmıştım, burada sarmaşık özlü bir şampuan vardı ve saçların uzama hızını yüzde ikiyüz artırıyordu. Şimdiden saçlarım kürek kemiğimin bitiş hizasına gelmişti bile. Kısa saç istemiyordum, sonuçta o benim saçlarımı kısa seviyordu.
Yüzümü tertemiz yıkadıktan sonra ihtiyacımı giderdim. İşim bittikten sonra ellerimi havluya kurulayıp aşapıya indim. Almila her zamanki gibi kahvaltıyı hazırlamıştı ve çayları koyuyordu. Her sabah aynı sahneyi yaşıyorduk. Tam çayları koyduğu zaman ben mutfağa giriyordum.
"Günaydıın!" Almila'nın kıvırcık saçları iki yanda sallanırken gülümseyip masaya yerleştim. Çayımdan bir yudum aldıktan sonra direk ekmeği akıp vişne reçeline dadandım. Masanın köşesinde gördüğüm kreplerle hemen uzanıp krem çikolatayı aldım ve üzerine muz atıp yedim. Hızlı hızlı önüme ne gelirse gelsin yerken Almila'nında benden peki bir farkı yoktu. Telefonum çaldığında hafif doğruldum ve pijamamın cebinden telefonu alıp arayanın avukat olduğunu görmemle açtım.
"Merhabalar Bersun Hanım, nasılsınız?" Avukatın kibar konuşmasına karşın kendime görmese bile çeki düzen verdim. Kendimi resmi dairelerde gibi hissettirmişti. Normal söyleyişle olsa neyseydi ama o kadar şık bir şekilde söylemişti ki dikleştim istemsiz.
"İyiyim Sinan Bey, siz?" Hal hatır kısmını es geçtikten sonra boşanma işlemleri üzerine konuşmaya başladık. Mehmet Mirza tam kendinden Beklendiği gibi zorluk çıkarıyordu. Aşiret bile boşanma kararını kabul etmişti ama Mehmet Mirza'nın kabul etmeye niyeti yoktu.
"Zorluk çıkarmalarıyla ilgilenmiyorum Sinan Bey, gereken her neyse yapın. Daha fazla evli kalmak istemiyorum onunla." Kalbim acıyordu. Deli gibi sevdiğim adamdan boşanmak istemek yüreğimi yakıyordu. Gözlerini, kokusunu sevdiğim adamımı bırakmak istemek içime kor ateşler misali düşüyordu.
"Efendim aslında ilk mahkemede burada olsanız daha iyi olur. En azından sizinde boşanma isteği konusunda kesin kararlı olduğunuzu gösterir." Ondan boşanmak her ne kadar beni mahvetsede bana karşı yaklaşımı bana söyledikleri ve diğer yaşadıklarımız bitirmişti bizi.
"İstediği kadar zorluk çıkarsın, onun yüzünü dahi görmek istemeyecek kadar boşanmak istediğimi hakime bildirirsiniz. İyi günler." Telefonu suratına kapadıktan sonra kahvaltıma devam ettim. Kahvaltıdan sonra bir diğer avukatımı arayıp şirketin tamamen bana devri konusundaki dava hakkında görüştüm. Suat Atahan, Mehmet Mirza kadar zorluk çıkarmamıştı. Şirketler herhangi bir sorun çıkmadan bana devrolmuştu. Artık Atahanlar şirketler grubunun bütün hisseleri bana aitti, tek hissedar bendim. Sıra şirketin adını değiştirmekteydi. Her ne kadar şirket bütçesini zorlayacak bir durum olsada şirketin adı değişecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERSUN (Töre)
Fiksi UmumHer şeyi öğrendiğim gün, ölüm günüm olmuştu, ya da ben öyle sanmıştım. Yaşayan,hayattan zevk alamayan, mutluluğu son demlerine kadar yaşayamayan bir ölüye dönecektim sanırım. O hafif sakallı yakışıklı adam, Mehmet Mirza Miranoğlu anlamsızca beni s...